Makaleler

(2. Bölüm) Devrimci irade karşısında bir çaresizleşme örneği olarak infaz yakma ve tahliye geri bıraktırma

Yorum farkıyla 2 farklı uygulama…

5275 sayılı kanunun 48/2 maddesinin yorumundan kaynaklı 2 farklı uygulama mevcuttur. Birinci uygulama mükerrer fiil durumunda kanunda o duruma fiile karşılık gelen cezanın süresini uzatma şeklindedir. Yani tutsağa 1 ay ziyaret cezası verilmiş ve tutsak bu cezanın infazı sürecinde bu cezayı gerektirecek bir fiil daha işlemişse mükerrer olarak değerlendirilip verilen ceza 2 ay ziyaretçi kabulünden men şeklinde olmuştur. İkinci uygulama hâlihazırda uygulanmakta olan uygulamadır. Yani “bir üst ceza” uygulaması süre uzatma şeklinde değil, ziyaret cezası yerine hücre cezası verilmesi şeklindedir. Bu uygulama 2007 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmıştır. Bu tarihe kadar 1. uygulama yapılmıştır.

5275 sayılı kanunda hücre yaşamına endeksli olarak geliştirilmiş yaptırımların hemen hemen hepsi tahliye olma hakkını kısıtlayıcı, zorlaştırıcı bir etkide bulunmaktadır. “ Bir üst ceza uygulaması gibi” iyi halin kazanılması uygulaması da aynı anlayış temelinde düşünülmüştür. Bu yaklaşımda tutsakların dinamik bir tutsaklık süreci yaşamasının engellenmesi, devrimci coşkunun düşürülmesi politik dinamiği erozyona uğratmasının politik kimlikten bezdirmenin bir aracı olarak tasarlanmıştır.

5275 sayılı kanunun sekizinci bölümü disiplin cezalarının niteliği ve uygulama koşullarını düzenlemektedir. Altı farklı ceza türü bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma(spor-kütüphane) ,ücret karşılığı çalıştırılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama (mektup, faks, telgraf, alıp gönderememe, telefon etme, tv izleme), ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma ve hücreye koyma şeklindedir. İlgili kanunda bu cezayı gerektirecek haller sıralanmış, süreleri ve uygulama şekliyle nasıl ortadan kaldırılacakları da düzenlenmiştir.  Bu noktada her disiplin cezasına birde  “ iyi hal kazanma süresi” eklenmiş bunların süresi ise ayrı hesaplamıştır.

5275 sayılı kanunun 48/4. Maddesinde bu konu şöyle düzenlenmiştir. “İnfaz edildiği tarihten itibaren disiplin cezalarının kaldırılmasında ve bu iyi halin kazanılmasında aşağıda belirtilen süreler esas alınır.

  1. Kınama cezası 15 gün
  2. Bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası 1 ay
  3. Ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma 3 ay
  4. Haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama cezası 3 ay
  5. Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma 3 ay
  6. Hücreye koyma cezası 44. Maddenin 2.fıkrasındaki hallerde 6 ay, 3.fıkrasındaki hallerde 1 yıl”

İnfaz kanunundaki bu düzenlemede “disiplin suçu” işlemiş bir tutsak “iyi halliliğini kaybetmiş” olarak değerlendirildiğinden verilen disiplin cezasının infazı tamamlandıktan sonra haklarını kullanmasına getirilen sınırlamanın kaldırılması iyi halliliğini tekrar kazanması gerektiği düşünülmüştür. ( bu süre “iyi halliliğin kazanılması” için belirlenen süre kadardır. Süre bittiğinde tutsak iyi halliliğini tekrar kazanmış kabul edilmektedir. ) bu süre boyunca kimi hakları da kısıtlanmıştır. Örnek: 1 ay ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezasının “iyi hal kazanma süresi” 3 aydır. 1 aylık ziyaretçi cezası infaz edildiğinde devreye üç aylık “iyi hal kazanma süresi” girmektedir. Bu 3 ay boyunca açık ziyaret yapmak yasaktır. Kapalı ziyaret yapabilirsin ama açık ziyaret yapamazsın. Bir başka yaptırım “bir üst ceza” uygulamasıdır. Bu süre içinde tutsak eğer bir fiil daha işlerse ona bu sefer ziyaret cezası yerine hücre cezası verilmektedir.

5275 sayılı kanunun bu düzenlemesinin ve uygulama şeklinin genel hukuk teamüllerine ters olduğu görülmektedir. Hiçbir ceza ya da tedbir esas cezasının süresini geçemez. Fakat “ iyi hal kazanma süresi ” yaptırımı (bu da bir çeşit cezalandırmadır) esas cezanın tam üç katıdır. 1 günden 10 güne kadar hücre cezalarında 6 aydır. 11 günden 20 güne kadar olan hücre cezalarında ise tam 1 yıldır. Yani bir tutsağa bir günlük hücre cezası verildiğinde otomatikman 6 ay açık ziyaret hakkı gasp edilmiş oluyor. Disiplin cezalarının “iyi hal kazanma süreleri” uzun ve ağırdır. İki üç yıl hatta dört yıl açık ziyaret yapamayan arkadaşlarımız olmuştur. Sırf bu “ iyi hal” yaptırımı nedeniyle cezalandırma anlayışında nasıl bir hınçla hareket edildiği burada görülüyor. Ceza vermek yetmiyor o ceza kendi içinde ve sürecinde yaptırımlarla güçlendiriliyor, bir noktada hukuksal linç etmeye dönüşüyor, iş tahliye engellemesine kadar uzatılıyor.

F tipi infaz rejiminin “iyi hal” dayatması tecrit- tretman politikasının önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Bu yoğun baskı politikasının uygulamasındaki kimi yaptırımların uygulanması Danıştay tarafından 2010 yılında durdurulduğunu burada belirtelim. Bu tarihe kadar “iyi hal kazanma süresi” boyunca açık ziyaret yaptırılmamıştır. Danıştay’ın kararının ardından tutsaklar iyi hal kazanma süresi içinde de açık ziyaret yapabilir duruma gelmiştir. 2012 yılında yine Danıştay’a yapılan bir başvuru sonucunda tutsak cezalı olsa dahi( ziyaret ve hücre cezası hariç) açık ziyaret yapabilmesinin önü de açılmıştır. Ancak infaz rejiminde iyi hal yaptırımından vazgeçilmiş değildir. Çünkü şartlı tahliyesi gelen arkadaşlarımız “ disiplin cezası olduğu ve iyi hal kazanma süresini doldurmadığı ” için tahliye edilmemekte, bu hakları gasp edilmektedir.

5275 sayılı kanunun iyi hal yaptırımının tahliye olmam hakkının uzatılması ile olan bağı kanunun 48/3 maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede “ Disiplin cezalarının tamamı infaz edilip kaldırılmadıkça koşullu salıverme işlemi yapılmaz. Ancak bu süre hak ederek salıverme tarihini geçemez” denilmektedir. Hapishane Disiplin Kurulu ya da İdare ve Gözlem Kurulu buraya dayanarak tutsağın şartlı tahliye hakkını gasp edebilmektedir. Dahası tutsağa tahliye tarihinden önce verilmiş ancak henüz adli mercilerce onaylanmamış bir disiplin cezası varsa bu durumda dahi tahliye işlemi yapılmamaktadır.

Devrimci yurtsever tutsakların tahliye haklarının gasp edilme yöntemlerinden biride “tahliye geri bıraktırma” da denilen uygulamadır. Kurullar burada siyasi- politik hareket etmektedir, örnekleri yaşanmıştır. Hapishanelerde bulunan İdare ve Gözlem Kurulu tutsağın infazı yanmamış, iyi hal sorunu olmamış olsa da tahliyesini engelleyebiliyor. Devrimci tutsak kimliğini koruyor olması kurul tarafından tahliyenin geri bıraktırılmasının nedeni sayılıyor.

Tüm bu uygulamalar infaz rejiminin genel nitelikleriyle ilgilidir. Bunların ulusal mevzuat ve uluslar arası sözleşmelerle çeliştiği açıktır. BM Genel Kurulunun 14 Aralık 1990 tarih ve 45/111sayılı kararın 7. Maddesi “Hücre hapsinin bir ceza olarak uygulamadan kaldırılması veya bu cezanın sınırlandırılması yönünde çaba gösterilir ve gösterilen çabalar teşvik edilir” şeklindedir. 5275 sayılı infaz kanununda hücre hapsinin kaldırılmasını ve kısıtlanmasını geçtik hücre cezaları gerekçe gösterilip infaz yakma uygulaması getirilmiştir.(her ne kadar TMK’ da olsa da) tutsakların tahliye hakkı gasp edilmiştir. Cezalandırma anlayışında bir üst ceza uygulamasıyla tüm yollar hücre cezası ondan geçer anlayışı egemen kılınmıştır. Bunlarla yetmemiş iyi hal uygulaması nedeniyle tutsaklarının tahliyesinde uzatmaya gidilirken hücre cezalarında süreler 1 yıla kadar uzatılmıştır. Örneğin; tahliye zamanında ziyaret cezanız varsa tahliyeniz üç ay uzatılabilirken, 1 gün hücre cezası varsa 6 ay,11 gün hücre cezası varsa 1 yıl tahliyeniz gerçekleştirilmemektedir.

Hapishanede infazda geçirilen süre ve tahliye hakkı arasında kurulan doğrudan ilişkinin şartlı tahliye hakkını iyi halli olmaya, üç defa hücre cezası almamaya, hapishanede “  senin için” yapılan “iyileştirme” programına katılmaya, devrimci tutsak kimliğinden uzaklaştırmaya vs. bağlanmasının hedefinde olan esas noktanın düşünce özgürlüğü olduğu, siyasi tutsaklarda politik-pratik devrimci-komünist kimlik olduğu, hapishanede dinamik bir süreç yaşanmasının, devrimci düşüncenin yeniden üretilmesinin engellenmek istendiği buraya kadar anlattığımız uygulamalardan görülmektedir. Toplumsal alanla, sınıf mücadelesiyle diyalektik bağı ise ortadadır.

SONUÇ OLARAK

Modern burjuva hukuku toplumsal düzenin sorunlarını değil bu sorunların yarattığı sonuçları potaya koyar ve onları zaten sorunlu olan düzenle uyumlu olmaya zorlar. Hedefinde olan sonuçlardır. Hakkaniyet, adalet, özgürlük gibi kavramlar politiktir. Hareket noktaları buralara dayandığı için uygulamalarda o içerikte olmaktadır. Egemenlere göre sorun bireyseldir, bireyin uyumu sorunudur. Öyleyse birey uyumsuz davranışlarından arındırılmalı, vazgeçirilmelidir. Tüm suç-ceza ve ceza infazı süreçleri bu çıkarım üzerine kurulmuştur. “Topluma kazandırma”, “iyileştirme” kavramlarına büyük anlamlar yüklemelerinin bir nedeni de budur. Bu açıdan infaz sürelerinin düzenlenmesinde bir şey için bir şeyden vazgeçirme, bu temelde ödül-ceza mantığıyla hareket etme benimsenen bir anlayış olmuştur, bu bir sınıf tavrıdır.

Burjuva hukukunun, özgülümüzde(Türkiye koşullarında) burjuva- feodal hukukun bu işlettiği mantığa göre suç işlenmemesi gerekirdi. Çünkü bir şey için bir şeyden vazgeçme meselesi salt ceza infazı için geçerli olan bir şey değildir. Suçun oluşmadığı anda da böyledir. İnsan suç işlemeden de bu tercihe göre hareket edebilir, eder. Ya suç işleyip hapse girmek ya da suç işlemeyip hapse girmemek burjuva hukukunun ve onun pozitivist aklının bu mantığı etkili olsaydı “ suç” oranlarının oldukça düşük olması gerekirdir. Ancak durumun tam tersi şeklinde gerçekleşmektedir, bu ortadadır. Öyleyse burjuva hukukun suçun önlenmesi ve suç olarak kabul edilen davranışın değişmesinde izlediği yöntemin doğru olmadığını, tekrar “suç” işlenmesine zemin hazırladığını ifade edebiliriz. Örnek: bir tutsağa işkence yapılmaktadır. Tutsak ağır işkenceler karşısında bilincini kaybetmekte, ağır yaralanmaktadır. Bu durumda işkenceciler tekrar işkence yapmak için doktor çağırmakta, tutsağı tedavi ettirmektedir. İşkencecinin amacı tutsağı tedavi ettirip bırakmak değil, tedavi ettirip tekrar işkenceye başlayarak almak istediği bilgileri almaktır. Burjuva hukukunun, özgülümüzde burjuva- feodal hukukun ceza infazında gözettiği mantık da böyledir, seni “tedavi” edip kendi sömürü düzenine devam ettirmek.

Hapishaneler sınıf mücadelesinin önemli bir alanıdır. 60’lı yılların ikinci yarısında başlayan devrimci kalkışma, ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesiyle birlikte bu alandaki mücadele sürekli keskinleşmiş, şimdiki biçimini almıştır. Burada devrimci komünist tutsaklardan istenen taviz bellidir. Siyasi kimlikten arınma! Ancak insanların muhalif, devrimci bir kimliğinin bulunması yani siyasi bir düşüncesi ve buna uygun konumlanışı, yaşam biçimi olması meşru bir haktır. Doğası gereği sınıf mücadelesi, siyasi bir mücadeledir. Siyasi mücadele, siyaset anlamına gelir. Siyasi tutsaklar burada bu noktalardan doğan bir sonuç, bir statüdür. “Tedavi, iyileştirme” yüklemlerin her şeyden önce edinilen siyasi kimlikten arındırmayı hedeflemesi meşru bir hakkın kullanılmasını ortadan kaldırmaya dönüktür. Siyasi kimlikten arındırma, meşru siyasi mücadele hakkını yok sayıp baskı ve zulmü gerektirdiğinden buna karşı direnmekte meşru hakle gelir. Bu noktada oluşan direnç noktası hücrelerdir, hücrelerdeki yaşamdır. Devrimci yurtsever asıl üretim alanı ve aynı zamanda sistemle çatışma mekânı haline gelen hücreler, hücre yaşamı bu nedenle egemenlerin hedefi halindedir.

Peki, nedir, ne demek istiyoruz? Söylemek istediğimiz açıktır, MLM’nin parametrelerinden konuya baktığımızda sorunun yapısal boyutlarını ve esas değiştirilmesi, iyileştirilmesi değil, yıkılması gerekenin buralar olduğu görülecektir. Burjuva feodal düzenin yapacağı başka bir şey yoktur, olamaz. Onun ekonomik-siyasi-hukuki düzeni farklı bir uygulamaya müsait değildir. Yapabilecekleri ancak budur, toplum böyle şekillendirilmektedir; bir şey için bir şeyden vazgeçme/ geçirme, sürekli taviz isteme. Toplumsal yapı içerisinde ekonomik-siyasi-hukuki davranışlar böyle biçimlendirilmektedir. Peki, bu böyle olmak zorunda mıdır? Değildir. Maddi gerçek böyle olmadığı için bir kişi aynı suçu 10 defa işleyip 10 defa hapishaneye girip çıkabilmektedir. Bu nedenle sorunun esas çözümü üretici güçler ve üretim ilişkilerinin değişiminde yatmaktadır, bu da devrim sorunudur. Burjuva-feodal hukukun mayasındaki bozukluk bu gerçeği doğurur. Tabii bu bugünün sorununa karşı mücadelenin devrime havale edilmesi anlamına gelmiyor. İyi hal yaptırımının, üç hücre cezası alındığında infazın yakılması anlayışının bir üst ceza/mükerrer fiil uygulamalarının, tecrit-tretman uygulamalarının kaldırılması, hasta tutsakların serbest bırakılması, hücre havalandırmalarına kamera takılmasına karşı mücadelenin büyümesi ve üç kapı-üç kilit formülasyonunun kabul edilmesi mücadelesi sürmeli ve büyütülmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu