GüncelUncategorized

(Makale) İSLAM DEVLETİ’NİN VE EGEMEN GÜÇLERİN PİRUS ZAFERİ: KÜRTLERİN GÜÇ PEKİŞTİRME FIRSATI!

Irak’ta yeni siyasi denge arayışı İslam Devleti’nin (İD) yaptığı hamleler üzerinden sağlanmaya çalışılıyor. Bu süreç genel kanının aksine yapay ve bir üst akıl tarafından oluşturulmuş bir proje olarak değil, esas olarak verili güç dengeleri ve siyasi atmosferin doğal sonucu olarak gelişen bir süreç olarak yaşanıyor. İD’in örgütsel yapısı, tarihsel gelişim seyri, bir dizi bölge devletiyle ve emperyalist güçle örtülü halde yürüdüğü var sayılan ilişkileri, kimi zaman belli güçlerle kurduğu geçici ittifakların aldığı siyasi biçimler vs. sürecin genel eğiliminin doğallığı özelliğini ortadan kaldırmıyor. İD’in basit bir maşa örgüt ve yapı olduğuna dair değerlendirmeler sürecin özelliklerini ve ortaya çıkan çelişkileri idealist bir tarzda kavramaktan kurtulamaz.
Bu eksende İD’in ortaya çıkış koşulları, hedefleri, Ortadoğu’nun oluşmuş toplumsal ve siyasal ikliminden beslenen karakteri gözden kaçırılabilir. İD bugün için bölgede bir dizi egemen gücün arasındaki çelişkilerin şekillendirilmesinde oldukça işlevli bir vurucu güç ve aparat rolü üstlenmektedir. Aynı zamanda bu gücün gelişmesi ve vitrinde boy vermesi ezilen ulus ve halkların egemen güçlere daha fazla mahkum edilmesi politikasının uygulanmasına hizmet olarak da kullanılmaktadır. Bunun yanında İD Ortadoğu’da Sykes-Pikot sisteminin parçalanması eğiliminin de bir göstergesi ve güçlü bir damarı niteliğindedir. Ortadoğu’da belirlenmiş egemenlik sınırlarını “İslam Devleti” paydasında parçalayan, sınırlar arasında geçişkenliği artıran ve bunları anlamsızlaştırmaya çalışan bir yönelim içindedir.
Sınırlı gücüne rağmen yaptığı hamleler ve kazandığı başarılar esasta bu nedenlerden kaynaklıdır. Hem emperyalist güçler hem de egemen bölge devletlerinin hem yoğun manüplasyonuna maruz kalmaktadır; hem de bu güçlerin arasındaki çelişkilerden faydalanarak kendine geniş bir hareket alanı sağlamaktadır. Nerdeyse hiçbir egemen güçle doğrudan çatışma içine girmediği gibi bütün egemen güçlerin tehdit ve tehlike algısı içinde de yer almaktadır. Bu tehdit bütün güçlerin birbirine karşı kullandığı siyasi bir aparat rolü de görmektedir.
Kürtleri Sıtmaya Razı Etme Aygıtı: İD!
İD şu aşamada Irak ve Suriye üzerinde yürüttüğü operasyonlarla dengeleri bozmakta, yeni dengelerin kurulmasına hizmet edecek ama aynı zamanda daha derin çelişki ve çatlakların oluşmasına da zemin sunacak bir konumlanış içinde olmaktadır. Oyun planını ise esasta Kürtler üzerinden kurgulamaktadır. İD’in Ortadoğu’nun egemen mezhebi Sünnilik üzerinden şekillendirdiği politik yönelimi ve bunun doğuracağı sonuçlar temel çelişki olmakla birlikte bugün Kürt politikası esasa oturmuş durumdadır. Bunun bölgenin yumuşak karnı olmasıyla doğrudan ilintisi vardır. Zira egemen Ortadoğu sisteminin parçalanmasını sağlayacak en gelişkin toplumsal koşulların, siyasi bilincin ve örgütlü gücün Kürdistan’ın dört parçasında da mevcudiyeti söz konusudur.
Kürtler bugün bölgede ezilen uluslar içinde kendi siyasi kimliğinin ve bu kimliğin gerçekleşme gereksiniminin en ileri mevzisi konumundadır. Bugün ortaya çıkan tablo ile Sykes-Pikot rejimine karşı kılıcını en bilinçli ve planlı şekilde kuşanmış bir toplumsal ve siyasal konumlanış içindedir. Fiilen oluşmuş sınırları yine fiilen ulusal çıkarları doğrultusunda geçersizleştiren bir eğilimi ve durumu yaratmakta, hızla da olgunlaştırmaktadır.
İD başka bir noktadan ve amaçtan çıkarak bu durumu yaratmaya çalışırken aynı zamanda Kürtlerin ulusal çıkarlarına karşı da doğal bir düşman olarak kendini konumlandırmaktan kaçınmamaktadır. Türk, Fars ve Arap egemenlerinin Kürtlerin bu eğilimiyle var olan uzlaşmaz çelişkisi ise İD için uygun bir saldırı ve kendini var etme iklimi oluşturmaktadır. Bu egemen güçlerin görece kolay lokma olarak gördüğü İD’e Kürtlerin ulusal çıkarlarına karşı savaşta pratikte sessiz kalarak ama söylemde bir tehdit algısı yaratarak alan açmaları, Kürt ulusal kazanımlarını kontrol altında tutma, dağıtma ve kendine mahkum kılma amacıyla ilintilidir.
İD’in Zayıf Halka Taktiğinin Son Halkası: Şengal
İD bugün gerçek savaşımını Kürtlere karşı vermektedir. Rojava’ya yönelik uzun süreli saldırıları ve bitmek bilmeyen yoğun iştahı, Musul’da sağladığı başarıyla kısmen Irak Kürdistanı’na da kaymıştır. 3 Ağustos’ta Şengal’e ve aynı anda Mahmur’a yönelik saldırıları ile Kürt coğrafyasındaki hesaplarını daha belirgin kılmıştır. İD’in Kürt ulusal çıkarlarına yönelik saldırılarını belirlerken toplumsal ve siyasal çelişkileri azami oranda gözeten bir taktiği de vardır. Kürt toplumsal ve siyasal yapısı içindeki çelişkilere oynayarak süreci ele almaktadır.
Bu eksende zayıf halka olarak gördüğü noktalar ilk hedefi olmaktadır. Bu hedefi belirleyerek güç pekiştirmek onun şimdiye kadar uyguladığı taktiktir. Her türlü gericiliğin ve egemen gücün düşmanı olan Rojava’ya odaklı politikası ve saldırısı bunun bir göstergesiydi. Şimdi ise ezilen inanç olan Ezidi Kürtlerin yerleşim yeri Şengal ve PKK’nin görece etkinliğinin olduğu Mahmur onun için zayıf halka olarak şekillenmiştir. Zira buralar Irak Kürdistan Yönetimi’nin görece ilgisiz kalacağı alanlar olma özelliği de taşımaktadır. Nitekim ortaya çıkan durum bunu kanıtlar niteliktedir. Ezidiler ve Mahmur, Barzani tarafından esasta yalnız bırakılmış adeta buralar İD’e teslim edilmiştir. Ezidilere katliam ve sürgün reva görülmüştür.
Kürtlere Dayatılan Yeni Cephelerin Kazandırdığı Güç!
Ancak bu gelişme olduğu noktada kalmamış PKK ve YPG duruma müdahil olmuştur. Soruna karşı Türkiye Kürt Ulusal Hareketi’nin duyarlılığı ve müdahalesi aynı zamanda yeni siyasi gelişmelerin de önünü açacak bir karaktere sahiptir. Bu duyarlılığı esasen Kürt ulusal çıkarları açısından devrimci bir tavır ve müdahale olarak değerlendirmek gerekiyor. PKK her ne kadar yeni savaş cephelerine zorlanarak ve fiilen itilerek zayıf düşürülmeye çalışılıyor ve yaygın şekilde güçlerinin parçalara ayrılması durumu oluşuyorsa da aynı zamanda Kürt ulusal çıkarları doğrultusunda, Kürtlerin kendi öz gücüne dayanma dinamiğini de besleyen siyasi sonuçlar üretmesini beraberinde getirmektedir. Bu sürecin devrimci sonucu esasen budur.
İD saldırıları Kürtlerin zayıf düşürülmesi eksenine oturmuş Türk, Arap, Fars ve emperyalist hesapların fiili bir koalisyonu niteliğindedir. Bu saldırılar, Kürtlerin bir egemen gücün himayesi ve koruması altına, gönüllü şekilde sığınmasını amaçlayan hesaplarıyla doludur. Bu saldırılarla, Kürtler üzerinde korku, kaygı ve kendi öz-güçlerine güvensizlik yaratarak daha büyük bir egemen gücün hamiliğine sığınma zemini oluşturulmak istenmektedir. Bu katliam ve saldırılar karşısında egemen bölge güçlerinin bu hesapları açık seçik görülmektedir. Bir yandan İD, propagandayla bir umaca gibi gösterilirken, diğer yandan yaşanan katliamlara karşı göz yuman hatta saldırıları teşvik eden yaklaşımlar sergilenmektedir.
Kabul etmek gerekir ki Kürtlerin en büyük dezavantajlarından biri de, dört ayrı parçada farklı farklı uluslaşma yaşamış olmalarıdır. Dolayısıyla dört ülkeye pay edilmiş tarihsel Kürdistan toprakları üzerinde tek bir Kürt ulusundan değil, dört ayrı Kürt uluslaşmasından bahsetmek gerekir. Bu durum beraberinde, her parçadaki Kürt ulusal hareketinin taleplerinin farklı farklı olmasını, kendine göre taleplerinin ileriye sürülmesini doğurmuştur. Bu ise bir bütün Kürt Ulusal Hareketi’nin handikapını oluşturmaktadır. İD saldırıları karşında Türkiye Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi ile Irak Kürdistanı Kürt Ulusal Hareketi’nin farklı farklı tavırlar içinde olmaları, bu uluslaşma süreci ve ona bağlı olarak harekete önderlik edenlerle birebir ilişkilidir.
Son Şengal, Mahmur ve Kerkük’ün kimi bölgelerine yönelik İD saldırıları, Kürt ulusunun ortaya çıkan siyasi iklimde kazanmaya en yakın konumunu aşındırmak, mümkünse emperyalist ve bölgesel güçlere daha fazla mahkum olmasını sağlayacak koşulların yaratılmasına hizmet etmektedir. Kürtleri yardım çağırmaya, “uluslararası toplumun” (emperyalist egemen güçlerin) bölgeye müdahale etmesine rıza etmeye çalışarak siyasal ve toplumsal temelde gericiliğe itmeye yönelik hamleleri de taşımaktadır. Bu saldırıların kimi siyasi Kürt oluşumlarında bu tuzağa sürüklenme tehlikesi vardır. TC, İran vs. gibi bölgesel güçler ise Kürtlerin tarihsel ve siyasal olarak ortaya çıkan kazanımlarını, bu tehditleri kullanarak kendi gerici emellerine payanda edecek bir ittifaka güçsüzleştirerek mahkum etme hevesleri vardır. Son gelişmeleri bu eksende seyrettikleri, hatta bu durumun olgunlaşması ve İD’in saldırılarını arttırması açıkça ifade edilmeyen bir istek halindedir. Bu bağlamda bir çıkar hesabı güttükleri görülmelidir.
Ancak bu son gelişmeler tek yanlı ilerlememektedir. Nasıl Rojava’da Kürtler tek başlarına İD saldırılarını bertaraf ederek hem güçlendiler ve siyasal güvenlerini pekiştirdilerse, bu son saldırıları da kendi öz-güçleriyle yenilgiye uğratarak güçlenme ve tarihin önlerine çıkardığı fırsattan faydalanma zeminleri vardır. Kürt Ulusal Hareketi’nin Şengal’e ve Mahmur’a yönelik sahiplenici hamlesi askeri zaferler üretecek sonuçlar ortaya çıkardığında bölgede oyun kurmada Kürtlerin rolü ve etkinliği daha fazla pekişecektir. Sykes-Pikot rejiminin çöküşünü hızlandıracak ve ulusal çıkarlarını azami oranda gerçekleştirerek kazanım elde edecek zemin sunacaktır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu