Makaleler

Taksim neden yasak?

Son günlerin belki de en gözde sorusu bu: Taksim neden yasak?

En başta belirtelim; yer (alan) konusunda pek bir takıntımız yok! İlla da Taksim, illa da Kadıköy ya da illa da şu yer gibi bir duyguyla hareket etmiyoruz.

Çünkü faşizmin oldukça “usta” olduğu bu ülkede halkın kanının dökülmediği, canına kast edilmediği ne bir şehir ne de bir alan var. Taksim’den Kadıköy’e, Tuzla’dan Bostancı’ya, Zeytinburnu’nda Bahçelievler’e kadar İstanbul’un onlarca yerinde devrimci, demokrat ve yurtseverlerin kanı var.

Hangi birinin “fetişist”liğini yapalım?

 

“Taksim’in keyfi kaçtı”

Sorumuza yeniden dönersek; Taksim neden yasak?

Sistemin çarklarının nasıl işlediğini bilmesek bile “yahu kocaman ülkenin milyonlarca derdi varken, bir başbakan Allahın bir caddesine neden bu kadar takar?” diye sorasımız geliyor!

Ama manasız bir soru olduğunu bilerek soruyoruz bu soruyu. Çünkü şöyle bir düşününce, Taksim İstanbul’un merkezi… Tarihi mekanları, ulaşım rahatlığı ile ciddi bir rant elde edilebilinecek bir yer. Keza TC Başbakanı R. T. Erdoğan’ın da alana yapılmak istenen Topçu Kışlası’nın rezidans ve AVM’lere dönüştürüleceğine dair verdiği “müjde” rantın büyüklüğünü ve vazgeçilmezliğini gösterir nitelikte.

Ama Taksim’in şimdiki durumuna baktığımızda bahsini ettiğimiz bu durum gerçekleşmesi zor bir hayal gibi dikiliveriyor egemenlerin karşısına…

Bir tarafta meydanın yanı başında Tarlabaşı, Ömer Hayyam, Tepeüstü gibi bölgelerde özellikle Kürt, göçmen, translar (yani toplumun tüm ötekileştirilenleri) yoğun bir şekilde yaşamını sürdürüyorlar.

Hem de hiç sıkılmadan! Böylesi nezih, böylesi olanaklara sahip bir yerde hangi hakla yaşayabiliyorlar? Egemenler kentsel dönüşümü devreye sokarak, bu kesime bir şekilde “haddini” bildirmiş oldu! Ama yetmez…

Bir üst cadde, ki kendisi İstiklal Caddesi olur, herkesin gelip kendine eğlenceli bir ortam yaratabileceği bir yer. Öncelikle bu ruh ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Cadde üzerinde müzik yapanlar, haraca bağlandı; vermeyenler caddeden kovuldu. Her ne kadar tarihi tramvay eşliğinde zaman zaman bando takımıyla gezilse ve etrafa lavanta kokuları sıkılsa da, bu yapaylık, İstiklal’in kaçan keyfini yerine getirmedi.

 

taksim neden yasak2“Mücadelesiz hava sahası”!

Tüm bunlar bir yana Taksim’in, İstiklal’in önemliği bir özelliği de toplumsal, siyasi güçlerin tepkilerini dile getirdiği bir yer olması. Evlatlarını, devletin karanlığında yitiren her daim acılı Cumartesi Anneleri; yakınları Ostim’de, Davutpaşa’da patronların kâr hırsı uğruna çıkan yangınlarda, yaşanan patlamalarda, alınmayan önlemler yüzünden ölen işçilerin aileleri; en yakınlarının şiddetine uğrayan, devlet-erkek çemberinde katledilen, tacize, tecavüze uğrayan, yok sayılan kadınların çığlığı olan kadınlar buranın ayrılmaz bir parçaları olmuştur.

Devlet Taksim’de yaratılan bu belleğe saldırıyor ve halkın zihninden bu belleği silmek istiyor. Daha önce akla deri işçilerinin direnişi ile gelen Kazlıçeşme’yi insansızlaştırıp, ıssız bir alana çevirdikleri ya da Çağlayan’a ülkenin en büyük adalet-sizlik- sarayını yaptıkları gibi…

“Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” sloganlarından “Katil devlet hesap verecek”lere, “Erkek vuruyor, devlet koruyor”lara, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”lere, “Kurdistan goristan, ji bo faşistan”lara kadar kulaklarımızın İstiklal’den duymaya alışık olduğu bu sloganlar –her ne kadar sıradanlaşsa da- caddeden geçen binlerce insanın duyması, görmesi, bilmesi açısından oldukça önemli bir yerde duruyor.

Devletin karın ağrısı tam da burada başlıyor. Kendisine “katil”, “faşist”, “işbirlikçi”, “taşeron” diyen binlerce insanın, binlerce insana dokunmasıydı Taksim’deki esas rahatsızlık. Bugün tüm yürüyüş ve mitinglerin deniz kenarına itilme çabası, kendileri için “mücadelesiz hava sahası” yaratma çabasından öte bir anlam ifade etmemektedir.

taksim neden yasak3Gelelim 1 Mayıs ve sonrasında yaşananlara ve “marjinal” tartışmalarına. 2010 1 Mayıs’ından bu yana yüz binler işçisiyle, emekçisiyle, köylüsüyle, kadınıyla, genciyle, Ermenisi, Kürdüyle alana akarken ortaya çıkan ve her sene büyüyen bu tablodan çıkan sonuçlar; bizler açısından “dipten gelen dalganın yüzeyde yansıması” iken; egemenler açısından da korku kaynağı idi.

Özellikle 1 Mayıs kutlamalarına katılan taşeron işçi sayısında yaşanan artış ile devrimci, demokrat, yurtsever kesimlerin işçi-emekçilerle buluşmasının egemenlerin kronikleşmiş korkusu olduğunu biliyoruz. İşte tam da bundan dolayı Taksim için ısrar edenlere “marjinal” denmesi de bu korkunun ürünüdür.

Başta egemen sınıfların sözcüsü Başbakan R. T. Erdoğan’ın dilinden düşürmediği “marjinal gruplar”, egemenlerin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. 1 Mayıs günü Şişli’den Beşiktaş’a, Tarlabaşı’na kadar yaşanan tabloda açıkça görülen bu oldu!

Her ne kadar “küçük gruplar” olarak adlandırarak bu korkularını gizlemeye çalışsalar da, 22 bin kişilik küçük çapta bir ordunun varlığı bile tek başına bu korkuyu anlatmaya yeter. Peki neden korkuyorlar bu “marjinal” ve “küçük gruplardan”?

Korkuyorlar, çünkü işçi ve emekçilerin alınteri, kanı ve canı üzerine kurulu haksız bir düzenleri var. Halkın evlerine, topraklarına göz dikmiş durumdalar. Çünkü Kürt ulusunun haklı mücadelesini bastırma çabasındalar. Kadını eve kapatıp, emeğine ve doğurganlığına el koyma kaygısındalar.

Korkuyorlar, çünkü dillerinden düşürmedikleri bu “marjinal” gruplar, onların bu haksız düzenine karşılar. Milyonların haklı talebini haykırıyor ve bunun mücadelesini veriyorlar. “Marjinallerin” gerçekte milyonlar olduğunu biliyorlar. Şimdi halkın taleplerini daha da sahiplenerek örgütlenmenin ve egemenlerin bu korkusunu büyütmenin tam sırası!

 

Bir ÖG okuru

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu