KadınMakaleler

SENTEZ | “Farklı nitelikteki çelişmeler farklı nitelikteki yöntemlerle çözülebilir”*

Kadın mücadelesinde Marksizmin çözümleyici yönteminden yararlanmalıyız. Mao’nun her çelişkinin ancak farklı yöntemlerle çözülebileceği vurgusu kadın mücadelesi için de önemli bir teorik altyapı oluşturmaktadır.

Kadın mücadelesi özler açısından, özellikle son süreçlerdeki atılımlarla temel gündem maddelerinden olmaya başlamıştır.

Kadın mücadelesinin özgünlüğü, gerekliliği ve büyük önemi, ne yazık ki, çok geç gündemimize aldığımız bir gerçekliktir. Bu durum genel olarak sınıf mücadelesi veren örgütlülüklerin darlığı, sıkışmışlığı, tek yanlılığı ile açıklanabilir.

Açık yüreklilikle söyleyebiliriz ki “temel çelişki”nin çözümüne odaklanan “Marksist” devrimciler politik körlükleri ve patriarkal sisteme yedeklenmişlikleri dolayısıyla o pek sevdikleri dar kalıplardan çıkamamışlardır.

Ancak kendi politik mücadelemize vurulan zincirler, görülmeden ve kırılmadan işçi sınıfını tek “varlığı” zincirlerini kırmaya yöneltmek boş bir çabadan öteye gidemeyecektir.

Devrimciler uzun yıllardır mücadele içerisinde ödedikleri bedellerin büyüklüğüne nazaran, somut adımlar atmakta, koşulları tahlil edip politika üretmekte epey geri kalmışlardır.

Bu politikasızlık yazımızın temel konusu olacak ve odağımızı kadın mücadelesi oluşturacaktır. Bunun için devrimcilerin politikadan yoksunluğuna göz atmamız ve Lenin Yoldaş’ın bilim – politika ayrımının görünmezliğine değinmemiz gerekmektedir.

Tarihsel materyalizmin dışına çıkmak, bilimsellikten uzaklaşmak korkusunun sonucu yine sınırlara hapsedilen bilim olmuş ve bu dogmatizmi doğurarak politik mücadele alanlarını olabildiğince sınırlandırmış, darlaştırmıştır. Tersinden de politik mücadelenin bu darlığı, bilimin gelişmesinin önüne dikenli teller örmüştür.

Ulusal soruna yaklaşım, devrimcilerin yüz karası olarak tarihe kazınmıştır mesela. PKK’nin devrimci mücadelesi Marksizme, sınıf mücadelesine “aykırı” olduğu gerekçesiyle şovenizm hegemonyası altındaki fikir babaları (!) tarafından “hor görülmüş” devrimci mücadele kapsamı dışında değerlendirilmiştir. Ulusal hareketten kaynaklanan sorunları göz ardı etmeksizin baktığımızda dahi devrimci mücadelenin darlaştırılan kapsamı buradaki esas sorundur.

Yıkmaya çalıştığımız sistemin en üst tabakasında duran bu görüngülerden (şovenizm) etkilenmek, hatta ürettiğimiz politikaları yönlendirmesine müsaade etmek, kendimizi sorgulamakta çektiğimiz güçlüklerin en somut göstergelerindendir.

Devrimciler cephesinden baktığımızda birbirinden bağımsızlaştırılan, bağlantıları koparılmaya çalışılan bu mücadele alanları azımsanmayacak çeşitliliktedir.

Ekolojik mücadele, insanların diğer canlılar üzerinde kurduğu tahakküm, mezhep – din sorunu… ve elbette cinsiyetçi bakış açısı ve bunun sonucunda da görmezden gelinmeye çalışılan kadın sorunu ve LGBTİ+ sorunu.

Kadın mücadelesinin politikleşmesi

Kadın mücadelesinin odaklarından olan toplumsal cinsiyet, ilk iş bölümünün kadın ile erkek arasında ortaya çıkmasıyla beraber gelişmeye başlamış ve şimdiki halini almıştır. Toplumsal cinsiyet rolleri devrimciler üzerinde de büyük bir etkiye sahiptir.

Bu etki, tek yanlılık ile birleştiğinde toplumsal cinsiyet rollerinin kapitalizmi ürettiği gerçeğini ve diyalektik bağ içerisinde oluşlarını “görmemeyi” doğurmaktadır.

Belli bir zaman dilimine kadar toplumsal cinsiyet rollerinin hegemonyası altında ataerkinin belirleyiciliği ile kadın mücadelesine cepheden karşı çıkılmıştır. Kadın mücadelesi “sorun” olmaktan çıkıp günümüzde özgün bir mücadele halini almaya başlamıştır. Bu somut bir gelişmedir. Ancak hâlâ bazı çevrelerce kadın mücadelesinin “destekleyici”, “yardımcı” bir mücadele olarak görüldüğünü vurgulamak gerekir.

Bu durumu, kadınları iş gücü olarak kullandığı ve aile yapısını tehlikeye attığı gerekçesiyle patriarkanın kapitalizmle çelişkiye düşmesine benzetebiliriz.

Devrimci mücadelede kadın bilinci edinen, kadın mücadelesinin gerekliliğini gören kadın yoldaşlarının özgün örgütlülüğüne “bölücü” gözüyle bakan “devrimci” erkeklerde patriarkanın ve düşman kardeşi kapitalizmin ağlarına düşmektedir. Bu ikisinin etkisinden kurtulmak elbette kolay değildir. Ve “devrimci” erkeklerin kapsamlı sorgulama ve bilimsel yaklaşım gerektiren, gerçekten devrimci bir mücadeleye atılmaları önemlidir. Ama bütün koruma kalkanlarını bırakarak!

Yani lafın kısası, feminizmin, burjuva ideolojisinin ürünü ve “racon”a kesinlikle ters olduğunu ağızda slogan etmek yerine sınıf mücadelesinin esas hedefi kapitalizmin ve düşman kardeşi patriarkanın zincirlerinden kurtulmaya bakmak gerekir. Bu zincirler o kadar “doğal” geliyor ki farkına varmak dahi istemiyoruz çoğu zaman. İşimize geldiğinde ise (feminizme karşı mücadele örneğinde olduğu gibi) bunu çok net ayırt edebiliyor ve burjuvazinin kandırmacalarına karşı MLM bilimi ile donandığımızı iddia ediyoruz.

İşimize geldiğinde bilimsel işimize geldiğinde cinsiyet körü olabiliyoruz!

Feminizmi dar bir bakış açısı ile eleştirerek sistem içi olduğu gerekçesiyle mücadelemize sağlayacağı katkıyı görmezden geliyoruz. Eleştiri ilerletir, sorgulamayı, geliştirmeyi ve yeniyi üretmeyi sağlar.

Ama bu eleştiriler sadece “hiciv sanatına” dönüştüğü ölçüde kendi eksiklerimize/yanlışlarımıza kör ya da liberal, feminizmin ise doğru yanlarına bile sekterleşmemiz işten bile değildir.

Geri bir bakış açısı ile yaklaştığımız feminist mücadele bizlere birçok şey öğretecek kapasitede gelişmiştir.

Sözünü ettiğimiz bu dar bakış açısı bize sadece coğrafyamızdaki Marksist hareketlerin kadın mücadelesine yaklaşımını vermiyor. Dünya devrimci hareketinin genel, kalıplaşmış ve kadınlar tarafından yıkılmaya çalışılan yaklaşımından söz ediyoruz.

Mücadele deneyimleri, kadın devrimcilerin yaşadığı sorunlar, bu sorunlu yaklaşımın her zaman diliminde ve her coğrafyada benzerlikler, hatta aynılıklar taşıdığını göstermektedir.

“Parti’deki yoldaşlarım beni feminist olmakla suçluyorlardı” (A. Kollantai) sözleri bizler açısından yeterince somut bir örnektir. Ne büyük bir suç (!) öyle değil mi? Dönemine baktığımızda bu suçlamalar karşısında Kollantai birçok zorluk çekmişti ve tabi bütün kadın devrimciler!

Mesela medeni haklarda eşitlik talebi bile feminizm düşmanlığından kaynaklı Komünist Enternasyonal’in programında uzunca bir süre yer almamıştır. Yani şablonculuk sadece sosyalist devrim, demokratik devrim, somut koşulları tahlil konularında çıkmıyor karşımıza. Kadın mücadelesine yaklaşımlar da kopyala – yapıştır mantığı ile coğrafyamızdaki mücadelelere “ilham” vermiştir.

Bu aynı zamanda Lenin’in ne kadar anlaşılmaz kılındığını da göstermektedir bizlere. Elbette Lenin’in kadın sorunu konusunda gerekli düzeyde çalışmalar yaptığını söylemeye çalışmıyoruz. Lenin politik devrimciliğin zorunluluğuna yaptığı vurguların önemine değinmek istiyoruz. Ve politik devrimcilik en başta çelişkilerin arasındaki bağın kavranmasını gerekli kılar ki diyalektikte bizlere doğada var olan her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğunu göstermektedir.

“Tek bir çizgi izleyerek ilerleme ve tek yanlılık, odun katılığı ve kemikleşme, öznelcilik ve öznel körlük işte idealizmin gno-teolojik (bilgi teorisi) kökleri.” (Lenin)

Lenin bu cümleden önce “(ağaçların arkasındaki ormanı göremiyorsak) o zaman bu doğru çizgi”nin bizi felsefi idealizmin bataklığına sürükleyeceğini önemle vurgulamıştır.

Sonuç olarak tarihsel materyalizmin bu en katı savunucuları politik körlüklerinden, dogmatizmi devrimci kılmaya çalıştıklarından, bilimin değil idealizmin peşine düşmektedirler.

Lenin’in sözleri ile anlatmaya çalıştığımız, salt işçi sınıfının veya salt ezilen mezhebin, ulusun, cinsin, veyahut sadece öğrencilerin sorunları ile ilgilenmenin yani mücadeleye herhangi bir ezilen kesimle sınırlamanın idealizmin katılığı ve tek yanlılığından başka bir şey olmadığıdır. Ezilenlerin sözcüsü olmak görevi, her kesimin içinde var olmak ile başarıya ulaştırılabilir.

“Ezilenlerin kurtuluşu sosyalizmde” diyerek işin içinden sıyrılmak ve özgül mücadele biçimlerini yok saymak ile değil.

Ataerkiye pratik olarak saldırmak

“Her şey kendi hareketi içinde çevresindeki şeylerle karşılıklı ilişki içindedir ve hem onlardan etkilenir ve hem de onları etkiler” (Mao) yani metafizik görüşün savunduğunun tam tersine hiçbir şey durağan değildir ve tek başına var olmaz. Bu diyalektiğin bizlere öğrettiği en önemli bilgidir.

Bir diğer yandan Mao’nun ayrı bir başlık altında incelediği ve bizim mutlaka kavramamız gereken “çelişkinin özgüllüğü”ne gelecek olursak: Yaşam içerisinde birçok çelişki vardır ve bu “farklı nitelikteki çelişmeler ancak farklı nitelikteki yöntemlerle çözülebilir” (Mao) bunu kavramayan dogmatikler, şabloncular “ya devrimin yenilgilere uğramasına yol açar(lar) ya da daha önceden iyi yapılmış bir işi berbat eder(ler).

Kadın mücadelesinde Marksizmin çözümleyici yönteminden yararlanmalıyız. Mao’nun her çelişkinin ancak farklı yöntemlerle çözülebileceği vurgusu kadın mücadelesi için de önemli bir teorik altyapı oluşturmaktadır.

Sınıf mücadelesinin yedeği konumundan kurtulmaya çalışan kadın mücadelesi pratikte bunu aşmak için önemli adımlar atmış olsa da teorik anlamda henüz kat etmesi gereken mesafenin uzun olduğunu söyleyebiliriz. Yani pratik, teorinin önünde ilerlemektedir. Amaç onları eşitlemek birbirlerinin aydınlatıcılığında gelişmelerini sağlamaktır.

Peki özgül bir çelişki olan kadın sorunu nasıl hangi yöntemlerle çözülmelidir?

“Nasıl ekonomik sınıfların ortadan kaldırılması, alt sınıfların başkaldırmasını ve geçici bir diktatörlükle üretim araçlarının ele geçirilmesini gerektiriyorsa, aynı biçimde cinsel sınıfların ortadan kaldırılması da alt sınıfın (kadınların) başkaldırmasını ve üreme araçlarının denetimini ele geçirmelerini gerektirir. Kadınlar yalnızca kendi vücutlarının denetimini geri almakla kalmamalı aynı zamanda (geçici olarak) insan doğurganlığının denetimini de yani nüfus biyolojisini olduğu gibi çocuk doğumu ve çocukların yetiştirilmesi ile ilgili toplumsal kurumların tümünü ele geçirmelidirler.” (Cinselliğin Diyalektiği – S. Firestone).

Firestone’un sunduğu çözüm önerisi bu şekildedir. Kadınların ezilmişliğinin, biyolojik özelliklerinin kadınlara karşı kullanılması ile gerçekleştiği vurgusu yapıyor Firestone. Her teori gibi bu da tartışmaya açıktır.

Ki tartışılmış ve sosyalist feministlerden de başta olmak üzere çok fazla eleştiri almış ve bazı çevreler (Marksistler) tarafından reddedilmiştir. Eleştirilerin sebebi de Firestone’un, “patriarkanın maddi temelinin kadınların türün yeniden üretiminde yaptığı çalışma olduğunu” (Marksizm ve Feminizmin Mutsuz Evliliği) söylemesidir.

Yani “Firestonu’un çalışmasının zayıflığı, biyoloji ve yeniden üretimi abartmasındandır.”(Age). Materyalist analizi kullanan Firestone’da tek yanlılığa düşmüştür.

Bizim esas olarak kavramamız gereken iki nokta var. Birincisi ekonomizme yani, kadınların salt ekonomik sömürü son bulduğunda kurtulacağı dogmasını yıkmak, ikincisi kadın mücadelesini ideoloji mücadelesi ile sınırlı tutmamak. Ataerkinin yıkımı, fikirlerin değişmesine indirgenemez! Çok yönlü düşünmeye ve “pratik olarak saldırmaya” ihtiyacımız var.

Lenin’in politik devrimi tarihsel ilerlemeciliğe vurulmuş bir darbedir. İşçi sınıfının, ezilenlerin, KP’nin nasıl olsa bir gün gerçekleşecek olan acılı tarihsel devrimi beklemesini ve reformlar ile yetinilmesini söyleyenlere, işçi sınıfının kafasını bulandırmaya çalışanlara vurduğu darbedir.

Biz kadınların da politik devrimlere ihtiyacımız olduğu açıktır.

Tarihin ilerlemesini veya zamanı geldiğinde devrimin gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Kadınlar olarak acılı, sancılı yaşananların önüne geçmek için kendi devrimimizi gerçekleştirmek zorundayız.

*Mao Zedung

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu