GüncelMakaleler

TARİH | Teori ve Pratiğin Sentezi: Börklüce Mustafa

"Egemen sınıflar ve onların sözcüleri, kalemşörleri genel olarak ezilenlerin muktedirlere karşı koyuşunu sınıfsal, ulusal, inançsal, kimliksel temelde eşitlik, özgürlük, hak, adalet, sömürüsüz yaşam mücadelelerine karşı söylem üretirler"

Bedrettin’in Kahire’den Anadolu’ya dönüşünde Aydıneli’nde tanıdığı Börklüceli Mustafa, Şeyh’in Edirne’de kazaskerlik yaptığı dönemde kethüdası da olur.

1. Mehmet’in, Bedrettin’i İznik’e sürgüne göndermesiyle birlikte Börklüceli de yurduna geri döner. Karaburun bölgesinde Bedrettin’in baş halifesi olarak inanç ayrımı yapmadan, eşitlikçi toplum öğretisi için çalışmalarda bulunur. Ege’de Torlak Kemal ile birlikte dolaşarak halka, beylere karşı birlik olma propagandası yapar ve hızlı bir şekilde beylerin boyunduruğundan kurtulmak isteyen köylüleri çevresinde toplamayı başarır.

Çalışmalarını Bedrettin öğretisiyle yapar; “İnsanlar hak eşitliğine değil, çıkara dayalı bir yaşam sürüyorlar. Dirlik düzenlik değil, zorbalık var bu yaşamda.  Ve çıkarcılarla zorbalar, dünya nimetlerinden daha az pay alan değil, tam tersine bütün zenginlikleri ellerinde tutanlardır. Ey her şeylerini kaybetmiş olanlar! Silkin üzerinizdeki ölü toprağını ve ayağa kalkın!

Çünkü artık hakikat zamanı gelmiştir. O hakikat ki, bugüne dek zindana kapatılanların dillerinde, köylülerin feryatlarında, cellat kütüklerinde kan ve gözyaşlarıyla yükseliyordu sesi. Öğrencimiz Börklüce Mustafa’yla Torlak Kemal’i insanlara doğru yolu, hak yolunu göstermeleri için Aydın ve Manisa vilayetlerine gönderdik.

Beylerin topraklarını ellerinden alıp halkın ortak malı yaptı bu kardeşlerimiz. Beyleri, halkın gücüyle tepelediler. Biz, bilim gücümüzle, evren birliğinin gizlerini bilişimizle, dinlerin ve halkların sahte yasalarını değiştireceğiz, bu yasaları kaldıracağız, dünyayı yalanın utancından temizleyeceğiz. Toprağı olmayanlar toprak sahibi, iktidarı olmayanlar iktidar sahibi olacaklar…” (Ben de Halimce Bedreddinem-Radi Fiş)

“Börklüce Musatafa kimdir?” sorusuna kaynaklar iki ayrı cevap veriyor: Kimi “Sade bir köylü” derken kimisi de “İyi eğitim almış Kızılbaş dedesidir” diyor. Karaburun/Ahırlı köyünün yerlisi olan Börklüce, bir dönem bir keşiş ile birlikte, Sisam Adası’nda bulunan bir manastırda “dünyadan el etek çekme yaşamı sürmüş”, o sırada İncil’i de iyi bir şekilde öğrenmiştir.

Kızılbaş dedesi olmasından kaynaklı Alevi inanç öğretisini ve Anadolu’da bulunan -ilk çağlardan beri var olan- inanç sistemlerini de iyi bir şekilde bilen Börklüce, aynı şekilde Kuran’ı da iyi bilen biri olarak kalmaz; değişik inanç grupları arasındaki din ayrımını reddederek eşitleyen bir toplumsal öğretiyi benimser. Köylüler ve dervişler, Börklüce’nin yol önderi bir dede olmasından kaynaklı ona Dede Sultan derler.

Börklüce Mustafa, “Burhan bin Mustafa” ismiyle Tasvir’ül Kulup adlı bir de kitap yazmıştır. “Tasvir’ül Kulup adlı kitabın içeriği halvet başta olmak üzere tamamen tasavvufa aittir. Mürşidi Şeyh Bedreddin’in Varidat aslı eserindeki düşünceleri tekrarlamaktadır.” (Ege’de Börklüce ve Bedreddin-Ethem Oruç)

Sade bir köylü veya eğitimli bir Kızılbaş dedesi olsa da esas olarak onu tarihe geçiren, eşitlikçi bir toplum idealiydi. “Vaaz ve öğretilerinde; kadınlar müstesna, erzak, giyim, kuşam, hayvan ve arazi gibi şeylerin hepsi müşterek, hepsi müşterek malıdır” diyen Börklüce, etrafına topladığı köylülere “ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı suretle tasarruf edebilirsin” diyerek mülkiyet karşıtı öğretiyi yaydığı bilinmektedir. (Ethem Oruç)

Börklüce’nin Karaburun bölgesinde toplumcu yaşam ateşini yakmasından sonra, Aydın ili sancak beyi İskender Bey, ordusuyla Karaburun’a Börklüce’nin üstüne yürür. “Dervişler, köylüler ne anlar savaştan, nizami askerler karşısında tutunamazlar” özgüveniyle kolay bir zafer kazanacağının hayalini kuran sancak beyinin kendisi de dahil tüm ordusu imha olur. Börklüce de ilk saldırıyı püskürterek büyük bir zafer kazanmış olur.

Aydın ili sancak beyinin başına gelenleri öğrenen 1. Mehmet, bu sefer de Saruhan ve Aydın illeri sancak beyi Timurtaş Ali Bey’in Karaburun’a gitmesini ister. Timurtaş, Börklüce ve dervişlerine karşı İskender Bey’in başına gelenlerin tecrübesiyle 8 bin kişilik bir güçle harekete geçmiş olsa da, aynı akıbeti yaşamaktan kurtulamaz. Geriye kalan az sayıda insanla Manisa’ya dönmek zorunda kalır.

İkinci zaferinden sonra köylüler, umut olmaya başlayan Börklüce’nin kurduğu ortakça topluma katılmak için yoğun bir şekilde Karaburun’a gelmeye-yerleşmeye başlar.

Kısa sürede Karaburun nüfusunun 20 binlere ulaşır. Ardarda kazanılan iki savaş galibiyeti, bir anda Osmanlı sultanının tüm dikkatini, şiddetini toplar. 1. Mehmet, durumun ciddiyeti üzerine Edirne’den büyük bir orduyla Vezir-i Azam Beyazıt Paşa’yı yollar. Aynı zamanda Amasya sancak beyi Şehzade Murad da ordusuyla İzmir’e gelir. İki ordu, İzmir’de buluşur.

Orada, Börklüce’ye yenilen Timurtaş, elinde kalan 100 kişilik bir kuvvetle onlara katılır. 30 bin kişilik askerle Karaburun’a yürüyen Vezir-i Azam’ın ordusuna karşı Börklüce’nin dervişleri savaş taktiğini vur-kaç üzerine kurar ve arazide parça parça imha etme tekniğini kullanır. İlk başlarda iki savaş kazanmış olmanın moral üstünlüğüyle de üzerine gelen orduya ağır tahribatlar verdirseler de karşılarında kendilerinden sayıca kat kat fazla asker ve teçhizatlı bir güç ve tecrübeli bir komutan vardır. Ve bir süre sonra yenilgi gelir.

Börklüce ve sağ yakalanan dervişleri, tutsak alınarak 180 km uzaklıktaki Ayasluğ’a (Selçuk) yürütülerek 9 ay boyunca yolda teşhir edilir. Orada da idam edilirler. Osmanlı siyasetçi ve tarihçi İdris’i Bitlisi, kitabında; esir olarak alınan dervişlerden canlarının bağışlanması için medanet getirmelerinin istendiği ama iki bin dervişin bunu reddederek ölüme yürüdüğünü, Manisa’da da Torlak Kemal’in aynı akıbete uğrayarak 4 bin insanıyla kılıçtan geçirildiğini yazar.

Şeyh Bedrettin ve Torlak Kemal, isyan bastırıldıktan sonra asılarak öldürülmüştür. Börklüce Mustafa ise asılmadan önce elleri ve ayakları büyük bir kalasa çapraz çivilenerek çarmıha gerilmiş, deve sırtında Selçuk’ta dolaştırılarak, halka ibret olsun diye sergilendikten sonra asılmıştır. Kuşkusuz Börklüce’ye uygulanan bu özel muamelenin nedeni vardı.

O, teori ile pratiği birleştirerek sentezleyen biri olarak yenilmez denilen muktedirlerin yenilebileceğini, köylülere ve yoksullara gösterdiği için, onların saltanatını temelden sarstığı için iki kez daha büyük bir suçluydu!

 İznik’ten ayrılış…

Bedreddin, sürgünde bulunduğu İznik’te kaldığı süre içinde Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yüzyüze görüşme, tartışma imkanı olmadığı için aracılar üzerinden yapılacaklar konusunda yol haritası belirliyordu. Börklüce ve dervişlerinin sınıfsız ve ortakçı bir düzen için harekete geçtiğini de ortakçı yaşam kurma çalışmalarını, çeşitli inanç grubuna mensup köylülerin bu yeni toplum düzenini sahiplenerek, saflara geldiğini ziyaretine gelen konuklar üzerinden takip edebiliyordu.

Şeyh Bedrettin, bir Kızılbaş dedesinin haber getirmesiyle, Börklüce’nin harekete geçtiğini ve sonrasında da üstüne yürüyen Aydın ili sancak beyinin komutasındaki 2 bin kişilik orduyu, oradan da Saruhan sancak beyi Timustaş Paşazade komutasındaki 8 bin kişilik orduyu yenerek Karaburun bölgesinde ortakçı düzenin kurulduğundan haberi olur. Öğrencisinin, öğretileri doğrultusunda harekete geçtiğini ve kıyamın fiili olarak başladığını öğrenince sürgün yerinden bir an önce ayrılıp kendisinin de harekete geçmesinin vaktinin geldiğine karar verir.

(Kimi kaynaklar Börklüce’nin Bedreddin’den onay almadan yürüttüğü faaliyetin, olgunluğa ulaştığına kanaat getirerek kıyama başladığını söyler. Bedreddin ise, kıyama kalkışmak için koşulların henüz uygun olmadığını, ellerindeki imkan ve askeri güçle başarıya ulaşmanın güç olacağını, bundan dolayı da önce kitle desteğinin belli bir olgunluğa getirilerek başka bölgelere yayılması gerektiği, dışsal desteklere de ihtiyaç olacağını, en geniş güce sahip olmak gerektiğini… Çünkü saltanat kavgasını kazanmış güçlü bir orduya sahip 1. Mehmet vardı karşılarında. Bu nedenlerle “vakitsiz kıyam edildiğini” söylediği rivayet edilir.)

Bedreddin İznik’ten ayrıldıktan sonra Sinop’a gitti ve İsfendiyar Bey’in konuğu oldu. Oradan, gemiyle önce Kırım’ın Eflak Prensliği Mircea’ya bağlı bir limana daha sonra yine gemiyle Ulah yurdu Eflak yoluyla Tuna ağzındaki Deliorman’a geçti.Deliorman’ın tam ortasındaki Küçük Kaynarca kasabasına geçti.” (Börklüceli-Bilge Umar)

Şeyh Bedreddin’in Demliorman bölgesini kendisine üst edinerek, buradan kıyamı başlatması, ortakçı toplumun ilk basamağı olarak buranın seçilmesi tesadüf eseri şartların oluştuğu bir şey değildir.

Deliorman’ın Bedreddin tarafından seçilmesinin birçok nedeni var. Birincisi bölgenin yoğun bir Türkmen nüfusuna sahip oluşu, o yüzyılda Anadolu Balkanlar’da yaşayan Türkmenlerin büyük bir bölümü merkezi devlet hiyerarşisiyle barışık olmayan, gelenekleri göçebe Türkmen töresinin henüz dejenere olmayışı, Kızılbaş olmalarından kaynaklı. Mürşit, Pir, Dede, Baba gibi inanç önderlerinin toplumsal yaşamda belirleyici konumda oluşu, katı Ortodoks Sünni inanç sistemiyle ve onu elinde tutan Osmanlı sarayına biat etmeyişleri, Yıldırım Beyazıt ve oğlu Mehmet’in katı bağnaz bir tarikat olan Zeyniye’ye bağlanması sonrası merkezi iktidar, Alevilerin üstüne daha sert yöntemlerle gitmiş, baskı ve şiddet eksik olmamıştır. (Börklüce’nin başlattığı isyanı bastırmak için giden Vezir Beyazıt Paşa’nın yanında Zeyniye Tarikatı şeyhi Şehabettin Ahmet Sivasi’yi de yanında götürmüştür.)

İkincisi; Musa Çelebi’nin kazaskeri olduğu dönemde, bölge halkıyla ve çevredeki beylerle kurmuş olduğu ilişkiden kaynaklı kimi beylerden (merkezi iktidarla yaşadıkları çelişki ve sorunlardan kaynaklı) askeri olarak destek alabileceğini umması, isyanın olası bir yenilgiyle sonuçlanması durumunda Ulah yurdu Eflak bölgesine Tirgovişte’ye sığınma düşüncesi.

Üçüncüsü; Bölgenin Türkmen Kızılbaşların yanısıra Bogomil inanç sistemine sahip olması.Yoksulluk ve yalın bir yaşam, Neo-Manicheen Bogomil’lerin ve daha sonra Cathar’ların görüşleriydi. Bu düşünceler, Anadolu’da Türklerin gelişinden çok önce vardı. 10’uncu yy’da Philippopolis’i dinsel sapmaların bir merkezi yaptıklarında hepsi Manici inançta, yani Poulicien idiler.

Asya’nın ilk Hıristiyan kiliselerinden biri Efes yakınlarında St. Jean Kilisesi’nin bulunduğu İzmir ve çevresi Bogomillerin merkeziydi, kiliseye karşı sapkın bir inanç olarak görüldüler. Şeyh Bedreddin ayaklanmasının doğuş ve gelişimini yaşayan Deliorman bölgesi için de aynı şey söz konusudur. Bogomilcilik burada 9. yy’da baskıdan kaçan Paulicienlerin Trakya’da barınak aradıkları, döneme rastlar. (Ethem Oruç) Hıristiyan Ortodoks inancı içinde yy’lar boyunca katliam ve her türlü zulme uğramış bu inanç topluluğu Bedreddin’e de ezilenler cephesinden kucak açmıştır.

Dördüncüsü; Kendisinden sayıca ve askeri açıdan çok daha güçlü bir orduya karşı “orman denizi” olarak adlandırılacak kadar sıkı bir ağaçlık arazi yapısının kitle desteğiyle birlikte avantaj sağlayacak oluşudur.

 

Sona doğru…

Karaburun ve Manisa ayaklanmalarının başlaması sonrası Bedreddin’in Deliorman’a geçtiği bilinmektedir. Bedreddin’in Deliorman bölgesine çekildikten sonra çevre halkı (çeşitli inançlara mensup) etrafında toplanmaya başlar. Ayaklanma için şartlar oluşmaya başlar. 1. Mehmet bunun üzerine Elvan Bey komutasındaki büyük bir Sipahi ordusunu Bedreddin’in üzerine gönderir. Farklı kaynaklarda ise Bedreddin’in üzerine Börklüce’yi yenilgiye uğratan vezir Beyazıt Paşa’nın gittiğini yazar.

Tarihi kaynaklar bu iki ismi verse de uzlaştıkları konu, Bedreddin’in ihanete uğrayarak teslim edilmesidir. Bilge Umar “Börklüceli” kitabında Bedreddin hazırlıkları tamamlamaya fırsat bulamaz ve çevre beylerinden istediği askeri desteği bulamadığı için etrafındakilere (Karaburun ve Manisa kıyamlarının da başarısızlığa uğradığını göz önünde bulundurarak) “Şu an uygun koşullar oluşmadığı için herkes kendi bölgesine-köyüne dönerek benden kıyam çağrısı gelene kadar da beklesin” dediği belirtilir. Kendisi de çekilme hazırlığı yaparken Mihaloğlu Mehmet, Bedreddin’e ihanet ederek tuzağa düşürür ve Elvan Bey’e teslim eder.

Bedreddin ibreti alem olsun diye Serez Çarşısı’nda 18 Aralık 1416 tarihinde çırılçıplak asılır.

Sınıflı toplumların gelişmesi, merkezi devlet yapılanmasının oluşması ve dinlerin bu merkezileşmenin çimentosu olarak şekillendirilmesi ile sınıf mücadelesinin, oldukça boyutlu biçimler aldığı bilinmektedir. 14. yy’da Bedreddin ve yoldaşlarının öncülüğünde gerçekleşen anti-feodal eşitlikçi komünal toplum savaşı, bunlardan bir tanesidir.

Marx ve Engels’in ortaya koyduğu gibi tarihteki tüm savaşlar, sınıf savaşlarıdır. Ortaçağ’daki bu savaşların genelinin dini motif altında yaşadığı da bilinmektedir.  Egemen sınıflar ve onların sözcüleri, kalemşörleri genel olarak ezilenlerin muktedirlere karşı koyuşunu sınıfsal, ulusal, inançsal, kimliksel temelde eşitlik, özgürlük, hak, adalet, sömürüsüz yaşam mücadelelerine karşı söylem üretirler.

Bunun için özel olarak tarihi şahsiyetleri hedef alırlar. Bedreddin, Börklüceli (Dede Sultan) ve Torlak Kemal’in aradan geçen 600 küsur yıla rağmen bugün de hedef alınmasının arka planında bu sınıfsal kin vardır.

Şeyh Bedreddin’in egemenler cephesinden, ezilenler cephesine geçmesi, saray elbisesini çıkarıp basit bir derviş hırkası giymesi, Sünni bilgini kimliğiyle yazdığı kitapları Nil Nehri’ne atmış olması, eşitliğin, hakça düzenin gökyüzünde değil yeryüzünde sağlanmasını yolunun; toprağın ve zenginliklerin ortaklaşa kullanılmasından geçtiğini ortaya koymasınadır tahammülsüzlükleri.

 

Yağmur çiseliyor.

Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.

Ve yağmurda ulanan,

Yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin,

Çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.

Serez Çarşısı dilsiz,

Serez Çarşısı kör.

Havada konuşmamanın,

Görememenin kahrolası hüznü,

Ve Serez Çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.

(Nazım Hikmet, s. 7-8-9-10)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu