Kadın

Tarih yapıyoruz, yazmaktan daha mı kolay?

Yeni bir yıla girerken, geçmiş yılın muhasebesini yapmak, panoramasını çıkartmak adetten olmanın ötesinde, biz kadınlar için daha özel bir anlam ifade etmeli. Zira, tarih yazımında sıkça ifade edildiği gibi “kadının tarihinin” yazılması ya da tarihe bir de emekçi kadının penceresinden bakılması hep bir eksiklik olarak olagelmiştir. Bu anlamıyla, yazdığımız her kelam, bu eksikliği gidermede, geleceğe bir not dahi olsa bırakmada önemli bir yer tutuyor.

Biz de bu nedenle gazetemizin kadın sayfalarında bir yıllık bilançoyu çıkartmaya çalıştık. Görüleceği üzere bu, çokça eksikliği barındıran, tüm bir yıl boyunca yaşadıklarımızın-yaptıklarımızın çok azını içeren bir çalışma. Bunun elbette önemli bir nedeni; tüm yıl boyunca dokümantasyon çalışması yapmamış olmamız, ülke gündemi bizi nereye sürüklüyorsa oraya doğru yol almamız, dolayısıyla da yılın sonunda bu tür bir çalışmaya girmemizdir. Elbet, bunun da nedenleri var. En başta, köşemizde iki sayıdır bahsini ettiğimiz kurumsallaşma noktasındaki eksikliğimizdir. Bu konuda, az çok doğal (ya da kendiliğinden) bir görevlendirmemiz olsa da, meseleye kurumsal olarak yaklaşmamak, tarih yazımındaki eksikliği giderecek bir boyutta olmamıştır.

Tarih yazımı derken, sözünü ettiğimiz, toplumsal gelişmelerin motoru, yıkan ve yaratan sınıf mücadelesinin seyrinin yazıya dökülmesidir. Bu seyir içinde, kadınlar önemli bir yer tutmasına karşın, yok sayılma sınırında görmezden gelinmiş, özellikle de kendi sorunları temelinde yürüttüğü mücadelenin aktarımı çok sınırlı kalmıştır. Bu tespiti yapmak, işin en kolay yanı olsa gerek. Ki bunu, bizden çok daha önce yapmış kadın örgütlenmeleri bulunuyor.

Yani yeni bir keşif yapmak zorunda olmadığımız için kendimizi “şanslı” bile addedebiliriz. Meselenin esas yanı ise, bu eksiği gidermek için ne yaptığımızda düğümleniyor. Eğer bir tespit yapıyor, bu durumdan rahatsızlık duyuyor, ancak gereğini yapmıyorsak; bunun anlamı “sızlanmanın”, “yakınmanın” ötesine geçmez. Bu, hemen her durum için geçerlidir. Bizler, kadın çalışması yürütmek için yola çıkarken, tam da bu “sızlanma”, “yakınma” durumunu ortadan kaldırmak, müdahale etmek, değişmek ve değiştirmek için harekete geçmiştik.

Dolayısıyla esas kavgamız kendimizleydi. Nesne olmayı değil özneliği; kıyısında köşesinde değil yaşamın ve mücadelenin tam ortasında olmayı; köleliği değil özgürleşmenin yolunu seçmiştik bir nevi. Dışımızla kavga etmek en kolayı, asıl kavga kendi içimizde. Görüp müdahale etmek, yanlışı fark edip değişmek/değiştirmek işin zor kısımları…

İşte, birçok konunun yanı sıra, tarih yazımında da, var olan durumu değiştirmek için özel bir çaba harcamalıyız. Bu, oldukça büyük ve uzun erimli bir hedef olsa da, bizler ilk adımı atmadığımız sürece bu mesafe uzayacak, hedefe ulaşmak daha da zorlaşacak. Bu yüzden, öncelikle tüm kadınların yazma konusundaki sıkıntılarını aşmak için özel bir çaba içine girmesi gerekmektedir.

Tarihi yazmak çok zor ve meşakkatli görünebilir (ki öyledir de) ama inanın onu yapmaktan daha zor değildir. Bizler, onca bedeli göze alarak, geleneksel kadınlığın “rahat ve de güvenli limanı”ndan demirimizi almış, kıyıdan çok uzaklaşmış olmasak da, rotamızı açık denizlere çevirmiş kadınlar olarak yazmaktan korkmaya hakkımız olmadığını düşünmeliyiz.

Yazmak derken; sınırsızca yazmaktan bahsediyoruz. Yazdığımız her şey, tuttuğumuz her not, tarih yazımının somut verileri olacaktır. Bu, kişisel deneyimlerimizden, ülke veya dünya gündemine dair yazılara, hissettiklerimizden yaptığımız çalışmalara, öykü vb. çalışmalara kadar her konuda yazmak, yazmak, yazmak… Ne işe yarar diye kendimizi küçümsemeden yazmak… Hiç kimseye yaramasa, yazanı geliştireceğine emin olarak yazmak…

Bu yazının amacı da, geçmiş yılı mücadelemiz açısından değerlendirmek, önümüzdeki yıla devreden gündemlerimiz üzerinde görevlerimizi bir nizama sokmaktı. Bunun muhasebesini bir sonraki sayıya bırakarak, tüm kadınlarımıza 2013 özgürlük, adalet ve eşitlik mücadelesinde hedefe daha da yakınlaşmamıza vesile olsun diyelim.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu