Gençlik

(İzlenim-5) 2014 1 Mayıs’ı; “Yollar var ki gidilecek”

Yollar var ki gidilecek, Defter Var ki Dürülecek, Hesap Var ki Sorulacak, Dünya Vardır Kurulacak!

Gezi isyanından sonraki ilk 1 Mayıs yaklaşıyordu. 1 Mayıs’ın sadece yaklaşması bizde heyecan yaratırken, bu seneki 1 Mayıs Gezi’den sonraki olmasından kaynaklı günler öncesinden uykumuzu kaçırmaya başlamıştı. Hepimizin aklında, yüreğinde, dilinde 1 Mayıs vardı.

Nereye gidersek gidelim, dışarı çıktığımızda, bir yere oturup çay içtiğimizde, otobüste birisiyle konuştuğumuzda gündemimiz hep aynıydı; ve gündemimiz 1 Mayıstı.

Alanımızdaki özgün koşullardan ve İstanbul’a yakın olmasından kaynaklı 1 Mayıs’ta Taksim’de olmayı seçtik. YDG’nin 2014’ün ikinci divan toplantısında aldığımız 1 Mayıs kararlarının ardından alanımıza ulaşan ilk materyallerle birlikte işe koyulmaya başladık. Alanda var olan gücümüzle ilk önce Körfez ve Derince ilçelerine giderek buralardaki mahallelerde afişlerimizi ve kalıplarımızı yaparak belirli noktalara gazete dağıtımları gerçekleştirdik.

Yaptığımız gazete dağıtımlarında aradan epey uzun bir zaman geçmesine rağmen yayınlarımızı yeniden görenler çevrelerine de vermek için fazladan aldılar. Üniversitede ise sabahları afiş, stant dergi dağıtımları geceleri ise yazılamaya çıkıyorduk. Tüm bu enerjinin kaynağı 1 Mayıs’a olan özlemimizdi.

1 Mayıs’ta Taksim’e gidebilmek için bir gece öncesinden yola koyulduk. Kalacağım yere varmam tam 4.5 saat sürdü. Kocaeli’nden Ankara’ya gitsem daha kısa sürerdi kesin… 1 Mayıs sabahı alarmdan önce kalkıp yoldaşlarla buluşacağımız yere gitmek için yola koyuldum. Sabahın erken saatlerinde kalkıp benim gibi birçok insan otobüse bindi.

Otobüste birbirimizi tanımasakta Taksim yolcuları birbirini anlıyor ve gülümsüyordu. Hepimizi ayrı bir heyecan sarmıştı. Saat 07.30 otobüs Okmeydanı’ndan geçerken bir patlama sesi geliyor, hepimiz o yöne bakıp otobüs düğmelerine basıyoruz ve otobüs duruyor, hızlıca yürüyoruz. Arabadan inen ve durakta bekleyen insanların hepsi patlamanın ve dumanın olduğu yere doğru hızlıca yürüyordu. Ateşin olduğu yöne doğru ilerleyen insanlar bir an bende ateş böceklerini anımsattı…

Yoldaşlarla buluştuğumuzda hepimizi bir sevinç kapladı. Bir an önce hesap sormak, Taksim’e çıkan yolları açmak istiyorduk. Okmeydanı hastanesinin orada barikatlar kurulmuş, ateşler yakılmış, sapanlarla taşlar atılıyordu. Polisin net duruşuna karşı duruşumuz netti. Barikat başlarında yerlerini alan Partizan’lar ve YDG’liler polisin attığı gaz bombalarına karşı sapanlarını konuşturuyorlardı. Neyse ki geçen 1 Mayıs’a göre daha hazırlıklı gelmiştik. Gezi’den kalma gaz maskelerimiz, deniz gözlüğümüz ve kaskımız vardı da daha rahat direnebildik.

Lakin Okmeydanı hastanesinde direnmek hoştu güzeldi ama hedefimiz Taksim’di bu yüzden yüzümüzü Taksim yönüne dönerek ara sokaklardan yürümeye başladık. Slogan ve ajitasyonlarımızla yaptığımız yürüyüşte balkondaki birçok insan bizleri alkışlıyor ıslık çalıyordu. Alkışlara, ıslıklara ve polis barikatlarına rağmen yürüyüşümüze devam ediyorduk. Bir yandan hem slogan hem de taş atılıyordu.

Barikatlar aşılıyor, yollar gidiliyordu. En sonunda DİSK binasının oraya kadar gelebildik. DİSK binasının önünde yüzlerce insan TOMA’ya ve polis barikatına karşı saldırıyordu. Çatışmalar yaşandığı sırada sokağa büyük bir barikatla giren Partizanlar TOMA’ya ve çevik kuvvete doğru kararlı bir şekilde ilerliyordu. Barikata çarpıp geri seken gaz bombaları yerlerden toplanıyor, polise geri iade ediliyordu.

Gaz bombasının durduramadığı Partizanları, bu sefer TOMA tazyikli su sıkarak durdurmaya çalışılıyordu. Gaz bombasına karşı yenilmeyen Partizan, tazyikli suya yenilecek değildi. TOMA, suyunu sıka dursun birden Partizanlar havai fişeklerle saldırmaya başladı. Havai fişeğin gelmesiyle suyunu kesen TOMA sapanlarla çevrede bulunan direnişçiler tarafından dövülerek şaşkına uğratıldı. Havai fişeğin patlama sesini duyan herkes Partizanların yanına geliyor barikatı sağlamlaştırıyordu. Çatışmalar devam ederken Okmeydanı hastanesinden bir haber geliyor: “Okmeydanı hastanesinin orada 4 tane polis rehin alınıp mühimmatlarına el konuldu.” diye. Haberi duyan barikata daha çok yükleniyordu…

Çatışmaların ortasında üç ses kulaklarımızda çınlıyordu. Gaz bombasının sesi, havai fişeğin sesi ve deklanşörün sesiydi. Ve bu seslerin arasında belli tınılarda “Her Yer Taksim, Her Yer Direniş” sloganları atılıyordu.

 Atılan her şey Gezi şehitlerinin hıncını oluşturuyordu. Atılan her misket öldürülen kadınların öfkesi oluyor polislerin üzerine çarpıyordu. Atılan her havai fişek işyerlerinde ölen işçilerin intikamı oluyordu. Bilincimizdeki öfke ellerimizde somutlanıyor, karşı tarafta patlıyordu. Barikatı yarmak için alınan her gazlı nefes, dökülen her ter hedefimize ulaşmak için verdiğimiz küçücük bir bedeldi.

Nice insanlar ki hedefleri uğruna çatışarak ölümsüzleşmiş, bizlerde hedeflerimiz uğruna “O” gün çatışmışız çok mu?

Kocaeli’den Bir YDG’li

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu