GüncelMakaleler

DENEYİM | Deprem Sürecinin Öğretileri

Adım adım örülen bu dayanışma; çadır, yiyecek, giyecek, çocuklar için eğitsel-sosyal ihtiyaçları da kapsayacak şekilde gücümüz oranında hayata geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor.

Türkiye, 6 Şubat’ta yaşadığı iki büyük depremin yaralarını sarmaya çalışıyor. Afet bölgesi ilan edilen Elazığ da eklendiğinde 11 ilde gerçekleşen yıkımın boyutu oldukça büyük. Dolayısıyla bölgenin ekonomik ve sosyal toparlanma sürecinin uzun yıllar devam edeceğini söylemek mümkündür.

Buna ek olarak, depremlerin henüz tam anlamıyla ortaya çıkmamış ve yakın gelecekte daha net görülecek potansiyel etkileri gözönünde bulundurulduğunda; Türkiye genelinde sosyal-psikolojik toparlanma, yeniden inşa, hasarlı yapıların yenilenmesi, iç göç, kırsal kalkınma, ekonomi gibi çeşitli başlıkları içeren bir sorun alanı ile karşı karşıyayız.

Devletin deprem sonrasındaki ilk üç-dört gün hiçbir şekilde müdahalede bulunmamasının yanı sıra, bilim insanları tarafından her an deprem yaşanabileceği verilerle ortaya konmuş olmasına rağmen uzun vadeli planlama ve hazırlığın olmaması, daha öncekilerde olduğu gibi “kader planı” diyerek afetin doğaüstü güce havale edilmesi, “yapabilecek bir şey yok” söylemiyle toplumu mevcut duruma razı etmeye yönelik beyanatlar verilmesi; enkaz altında kalan insanların bir “devlet cinayetinin” kurbanları olduğunu göstermektedir.

Ancak söz konusu sorunların kurumsal açıdan ve kalıcı manada çözülebilmesi için yeterli kaynağın yanında, güçlü bir motivasyon ve bilince de ihtiyaç vardır. Bu noktada 6 Şubat depremlerinin Türkiye için “asrın felaketi” olması, ihmal neticesinde son yüzyılın en büyük yıkımının/kaybının yaşanmış olması açısından doğru bir nitelendirmedir.

Çünkü uluslararası veriler göstermektedir ki Türkiye, direnç ve dayanıklılık kapasitesini, bu tarz istisnai depremlere göre belirlemesi ve uygulamaya koyması gereken bir ülkedir. Fakat hiçbir hazırlığı olmayan devlet, deprem öncesindeki ihmal ve sonrasındaki geç müdahale yetmiyormuş gibi internet erişimini de kısıtlayarak hayatını kaybedenlerin sayısının daha da artmasına neden olmuştur.

Ülke genelinde “Sivil Toplum Örgütleri (STÖ)”,  sendikalar ve siyasi partilerin organizasyonlarının yanısıra halkın her kesiminden kendiliğinden inisiyatifler gelişmiştir. Muhalif belediyeler tüm deprem bölgelerinde insan gücü ve ekipmanlarıyla etkili arama kurtarma çalışmaları yapmış, sonrasında altyapı ve barınma hizmetleri vermiştir. AFAD yetersiz kalırken devlet inisiyatifinde olmayan dayanışmalar engellenmiş, yer yer kayyumlar ve el koymalarla ceberut devlet anlayışı kendini göstermiştir.

Devrimci kurumların dayanışmaları etkili olmasına rağmen, popülist mantıkla flamaların öne çıkarılmasıyla adeta devletin ulaşamadığı alanlarda parsa toplama yarışına girilmiştir.

Elbette buralardan dersler çıkarmak gerekmektedir. Yaşanan felakette son derece doğal bir dayanışma sergilenmesinin önemi; sadece halka yardım etmekte değil, yaralar sarılırken halkı adım adım sürecin içine sokmakta, devletin aczini teşhir etmekte ve tepkiyi sisteme yöneltmekte yatmaktadır!

Bizler de bu amaçla İstanbul’dan Yaşam Ağacı Derneği ve Ankara Ortakça Yaşam Platformu olarak organize olduk. Kendi oluşturduğumuz koordinasyonda, neler yapılabileceğine dair değerlendirmelerde bulunduk.

Maraş ve Antakya’ya giden Partizan gönüllüleri tarafından yerinde ihtiyaç tespitleri yapıldı, kendi öz gücümüze dayanan nakdi yardımlar vasıtasıyla ihtiyaçlar giderildi. Antakya ağırlıklı bu çalışmada grup aidiyeti öne çıkarılmadan, halkla beraber yaralar sarılmaya gayret gösterildi.

Burada en önemli husus, devrimci insanların özveriyle halkın yanında olmasıdır.

Adım adım örülen bu dayanışma; çadır, yiyecek, giyecek, çocuklar için eğitsel-sosyal ihtiyaçları da kapsayacak şekilde gücümüz oranında hayata geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor. Afetin üzerinden iki ay geçmişken, Ankara’da yapılan çalışmalar, barınma imkanı sağlama ve yaşanan travmayı sağaltma düzeyinde devam ettirilmektedir.

Antakya bölgesinde deprem dayanışma çalışmalarımız sürüyor. Depremzedeler bu çalışmalar süresince günden güne özneleşiyor; kentin yeniden ayağa kaldırılması umudu, çocukların gülüşleriyle birlikte güçleniyor. Söz konusu çalışmalar kapsamında un ve su dağıtımı hala devam ediyor ve kolektif bir şekilde yemekler yapıyoruz.

Kurduğumuz Çocuk Eğlence Parkı’nda ise psiko-sosyal çalışmalarımız sürüyor. Bunlardan önce de ilk etapta her tür dayanışma malzemeleri, düzenli yemek çıkartan dayanışma mutfağı, çadır temini ve kurulumu gibi çalışmalarımızı yürüttük.

“Dayanışma çalışmamız halkın örgütlü gücünün nelere kadir olduğunun da ispatıdır”

Bu dayanışma sürecinde, gücümüzün sınırlarının bilincinde olarak, insanlara bu felaketin yaralarını sarmanın devletin esas görevi olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, bizim de üstesinden gelemediğimiz noktalarda halkın tepkisini çekmekle karşı karşıya kalacağımız aşikârdır.

Çünkü kısıtlı imkanla çok şey yapmaya ihtiyaçlara koşturmaya çalışıyor olsak da bu durum yaraları asıl sarması gereken devletin halktaki gerçekliğini silikleştirebilir. Tepkilerin yanlış yerlere yönelmesine sebep olabilir.

Tespit ettiğimiz en önemli hususlardan biri de hayal edemediğimiz düzeyde bir dayanışmayı gerçekleştirebilmemiz ve insanlarda unutulmaya yüz tutan dayanışma, paylaşma ruhunun gelişmesi ve güçlenmesidir.

Bu, halkın örgütlü gücünün nelere kadir olduğunun da ispatıdır. Depremin ve diğer felaketlerin neden olduğu büyük yıkımların ortadan kalkmasının tek yolu halkın iktidarıdır, demokratik halk devrimidir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu