Dünya

“Yeni” Suriye Projesinde Kürtler ne olacak?

Çatışma ve vahşet haberlerinin eksik olmadığı, bunlara her gün bir yenisinin eklendiği Suriye’de, gelişmeler hem uluslararası arenada hemde ülke içinde yeni biçimler alarak hızla ilerliyor. Adeta bir satranç tahtasını andıran tabloda, emperyalistlerin “muhalif” örgütlerle Esad rejimine karşı geliştirdiği her hamleye karşı cepheden anında yanıt geliyor. Çin ve Rusya’nın vetosu yüzünden BM’den umudu azalan emperyalistler, bir süredir yeni bir arayışa yönelmişti.

Çok geçmeden aranan yeni model “Suriye’nin Dostları Grubu” adı altında bulundu. Grup, 24 Şubat’ta Çin ve Rusya dışında Suriye denklemiyle bir şekilde ilişkili 60’ı aşkın ülkenin ve muhalif birçok örgütün katılımıyla gerçekleştirildi. Konferans, Esad rejimine yönelik bir süredir devam eden tecrit politikasını uluslararası alanda daha görünür kılmasından başka, kurulması düşünülen “yeni” Suriye’nin koordinatları hakkında da önemli ipuçları vermesi itibariyle büyük önem taşıyor. AB üyesi ülkelerin Esad rejimi üzerindeki baskıları ağırlaştırarak dâhil olduğu bu uluslararası kampanyanın kuşkusuz birçok parametresi bulunuyor. Esad rejiminin anayasa referandumu ve çok partili sisteme geçiş adımı ile karşılık verdiği konferansta açığa çıkan resim, bu anlamda ciddi bir analize ihtiyaç duyuyor.

Ulusal Konseyin Kirli İttifakı

Konferansın belki de en önemli sonuçlarından biri, ağırlığını Müslüman Kardeşler örgütünün oluşturduğu Suriye Ulusal Konseyinin “meşru temsilcilerden biri olarak” tanınması oldu. Şimdilik tek temsilci ifadesi yer almasa da Libya’da muhaliflerin benzer şekilde önce “bir temsilci” ardından “tek meşru temsilci” olarak tanınması emperyalistlerin Konseyle yürüme isteğinin resmi bir ifadesi. Konferansla birlikte Suriye Ulusal Konseyi, Esad rejimine karşı uluslararası zeminde resmi bir meşruiyet sağlamış oldu. Buradan hareketle Konseyin ortaya koyduğu yol haritasının Suriye’nin geleceğine ilişkin emperyalist planları da yansıtacağı söylenebilir. Konseyin nasıl bir çözüm önerdiği, nasıl bir siyasal programa sahip olduğu soruları Suriye siyasal yaşamının nasıl şekilleneceğine ışık tutacaktır. Konsey, iki aşamalı bir çözüm önermektedir. Birinci aşama “acil insani yardım”, ikinci aşama ise “barışçıl bir geçiş için siyasal sürecin takip edilmesi” olarak formüle ediliyor. Bu stratejinin insani yardım ayağı esas olarak askeri önlemleri de içermektedir. Zira insani yardımların Suriye halkına ulaştırılması kapsamında “güvenli insani yardım koridorları” ya da “güvenli bölgeler” oluşturulması önerilmektedir. Bu da emperyalistlerin ülkeye işgal-müdahale dışında insani görünüm altında girmesi anlamı taşıyor. Güvenli-tampon bölgelerin oluşturulması yaklaşımı muhalefetin Esad rejimine karşı örgütlenmesi ve savaşması açısından zorunlu  görülüyor. Konsey, Suriye toplumunu oluşturan tüm etnik (Kürtler, Süryaniler ve diğerleri) ve dinsel (Hıristiyanlar, Aleviler, Dürziler ve diğerleri) gruplara gerekli güvencelerin verileceğini açıklayarak tüm toplumsal grupları muhalif kampa çekmeye çalışıyor. Konsey, siyasal programında tüm toplum üyelerinin vatandaşlık temelinde eşit haklara sahip olacağı taahhüdünde bulunuyor. Konseyin, Sünni Müslüman bir karaktere sahip yapısı ve diğer toplumsal kesimlerden aldığı desteğin azlığı bu konuda bir açılıma gidilmesini gerekli kılmıştır.

Her ne kadar silahlı güçlere sahip olsa da konseyin bugün için Esad rejimini yıkacak bir toplumsal taban üzerine yayılmadığı bir gerçektir. Konseyin bir kısmını yukarda verdiğimiz hedefleri emperyalistlerin Libya benzeri fiili bir işgalden çok ülke içinde muhaliflerin silahlandırılması, savaşın yükseltilmesine paralel Esad rejiminin yıpratılması yöntemini izleyeceği, koşulların olgunlaşmasıyla da insani koridor adı altında bölgeye gireceği anlaşılıyor. Kuşkusuz önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerle bu “yol haritası” da değişebilir.

Kürtler İşgale Karşı

Konferansın en fazla merak edilen sorularından biri de Konseyin Kürt muhalefetine yaklaşımıydı. Kurulduğu günden bu yana PKK’ye yakın Kürt muhalefetini planlı bir şekilde sürecin dışında tutan Konsey, konferansta esas olarak bu duruşunu değiştirmedi. Suriye Ulusal Konseyi başkanı Burhan Galyun’un, Kürtleri kastederek yeni Suriye’de yerel otoritelerin kendi işlerini yürütmesine izin verecek şekilde ademi merkeziyetçi bir yönetim olacak. Ulusal kimliğiniz tanınacak ve saygı gösterilecek. Vatandaş olarak haklarınız garanti edilecek” sözleri “nedense” sonuç bildirgesinde yer almadı. Aralarında Suriye Kürdistanı’nın en büyük kitle desteğine sahip örgütü PYD’nin de olduğu Ulusal ve Demokratik Değişim için Koordinasyon Komitesi’nin, konferansı boykot etme kararı tamda bu şaşırtıcı olmayan tavra yönelik. Komite, Türkiye, Avrupa ve Amerika’nın manipülasyonları ile içişlerine karışmasına karşı çıkarken, Ulusal Konsey askeri müdahaleyi tartışıyor. Kahire’de Aralık ayında organize edilen konferansta da her iki muhalefetin çözüm ve görüş farklılıkları kendisini ortaya koymuş ve sonuçta Arap Birliği’nin öncülüğündeki konferans başarısızlıkla sonuçlanmıştı.

Komite ayrıca, Ankara, Katar ve ABABD desteğindeki Özgür Suriye Ordusu’na da karşı çıkıyor. Bunların daha çok “cihatçı gruplar” gibi hareket ettiğini savunuyor. Yurtsever harekete yakın bir çizgide hareket eden PYD konferansın Kürt sorununa ilişkin farklı hiçbir şey söylemediği düşüncesinde. Suriye’de eylemlerin başladığı ilk zamanlarda direnişe katılan Kürt halkı, Esad rejiminin köşeye sıkışması ve muhalefeti bölme kaygılarıyla attığı adımlar sonucunda önemli haklar elde etti. Yasal zeminde mücadelenin önündeki engellerin kaldırılmasıyla PYD, birçok Kürt örgütü ile birlikte Suriye Kürdistanı’nda hızlı bir örgütlenme çalışmasına başladı.

Siyasi hedefini “demokratik özerklik” olarak ilan eden PYD, bölgedeki en güçlü örgütlenme durumunda. Sürecin karmaşık yapısı ve Konseyin Türk devleti ile aynı kırmızı çizgilerde buluşan yaklaşımı PYD’nin temkinli, dengeleri gözeten bir politika yürütmesini koşulluyor. Bu çerçevede PYD, Esad rejiminin devrilmesi ve demokratik dönüşümün sağlanması, Kürtlerle birlikte farklı etnik yapıya sahip toplumsal kesimlerin haklarının güvence altına alınmasını istiyor, işgale-müdahaleye de karşı çıkıyor. Bu eksende Rusya, İran’la görüştüğü gibi konferansı boykot etse de Tunus’ta diplomatik faaliyet yürüterek, Konseyin etkisi altındaki Kürt gruplarıyla iletişim kurmaya çalışıyor. Öte yandan bölgede faaliyet yürüten Kürt örgütleri içinde birlik sağlama politikası yürütüyor. Bu eksende Kürt Halk Meclisi ile Ulusal Kürt Meclisi arasında görüşmeler sonucu bir protokol imzalanmış durumda. PYD ve birlikte hareket ettiği diğer Kürt örgütleri, Esad rejiminin 26 Şubat’ta gerçekleştirdiği anayasa referandumunu boykot etti. Bölgede Kürt halkının önemli bir örgütlülüğü bulunuyor, hali hazırda birçok ilde halk meclisleri ve komiteleri faaliyet yürütüyor.

TC’nin Korkusu!

ABD’nin ihtiyaçları ve BOP eşbaşkanlığından başka TC’nin Suriye ilgisinin en önemli nedenini Kürtlerin oluşturduğu sır değil. Suriye’nin önümüzdeki on yıllarda Ortadoğu’daki gelişmeler açısından önemli bir viraj olduğu gerçeği, dört toprak parçasında etkili bir politik özne olan Kürt halkının hesaba katılmasını tüm güçler açısından zorunlu kılıyor. Elbette 30 yıllık bir gerilla savaşıyla karşı karşıya olan Türk devleti bunu en yakıcı yaşayan güçlerden. Irak işgali sonrasında bölgede ortaya çıkan özerk yönetimlerden duyduğu rahatsızlığı her fırsatta dile getiren TC, benzer bir durumun Suriye Kürdistanı’nda ortaya çıkmasını istemiyor. Bu bir taraftan Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesi mücadelesindeki rolü anlamında bir kaygı. TC aynı zamanda ortaya çıkabilecek olası bir özerk bölgenin Kürt halkının özerklik mücadelesini kamçılayacağından,PKK’nin etki gücünü arttıracağından korku duyuyor. Eylemlerin başlamasından bir yıl öncesine kadar Esad rejimi ile PKK’ye karşı “Yüksek Düzeyli Güvenlik Anlaşmaları” yapan TC, bu kırmızı çizgilerini yönetime hazırladığı Ulusal Konsey’e de kabul ettirmiş görünüyor. KCK adı altında yürütülen operasyonların ivmesinin artırılmasında en önemli faktörün Suriye’deki hesaplar olduğu söylenebilir.

Türk devleti, Suriye gündeminde “görevlerini” eksiksiz yerine getirebilmek adına her şeyden önce kendi bahçesindeki “ayrık otlarını” temizleme hedefinde. Basına yansıyan ancak çok da dillendirilmeyen kimi tartışmalara bakılırsa TC, Suriye’ye yönelik bir işgalin Kürt illerinden başlatılmasını öneriyor. Esad rejiminin eylemlerin başlamasıyla birlikte Kürtlere yönelik baskılarını gevşetmesi ve legal mücadele olanakları açması TC’yi endişelendiren adımlar. Suriye gündemi ısındıkça TC’nin bölgedeki diplomasi trafiği de yoğunlaşıyor. Bu anlamda Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Murat Özçelik’in 29 Şubat’ta Hewler’de Mesud Barzani ile yaptığı görüşmeler Suriye Kürdistanı’nda PKK’nin etkisini kırma politikasının bir parçası.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu