GüncelMakaleler

YORUM | Devrı̇mcı̇ Tutsaklarla Dayanışmayı Büyütelim!

"Politik tutsakların hakları için mücadele etmeli, alanlarda ve sokaklarda onların sesi olmalıyız."

Dünyanın hemen hemen her yerinde ezilenlerin ezenlere karşı yürüttüğü meşru mücadelenin, ortaya çıkardığı sonuçlardan biri, politik tutsaklık gerçekliğidir. Sermayeyi elinde bulunduran burjuvazi, kurduğu devlet aygıtıyla birlikte hukuk ve adaleti de kendi çıkarlarına uygun şekillendirerek ideolojik bir bütünlük sağlamıştır.

Burjuva sistemde özgürlük, adalet ve hukuk vb. burjuvazinin çıkarı doğrultusunda işlemektedir. Bu anlamda, sınıf çelişkilerinin derinleşmesi ile egemen sınıflara karşı da mücadelede gelişmiştir. Egemen sınıflar bu mücadeleyi bastırmak için işçi, emekçi ve ezilen mazlum halkların, sosyal ve ulusal özgürlük mücadelesini zorla bastırarak; öncüleri olan, devrimci, komünist, ilerici ve anti-faşist kesimleri hapishaneleri kullanarak bitirmek istemektedir.

Zira insanlık tarihinde, mücadelelerin gelişmesine paralel olarak -özellikle de kapitalist sistemin tarih sahnesine çıkması ve gelişmesiyle birlikte- hapishaneler de artarak yaygınlaşmıştır. Bu nesnel durum içerisinde, burjuvazi katledemediği devrimcileri uzun yıllar hapishanelerde tutarak, hapsetmeyi bir sindirme ve korkutma aracı olarak kullanmış, diğer yandan da muhalifleri toplumdan izole ederek sınıf mücadelesinden koparmaya çalışmıştır ve çalışmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, hapishanelerde politik tutsaklar sorunu, sadece bir ülkenin sorun değildir. Bilakis uluslararası alanda, ciddi bir sorun haline gelmiştir.

Bu konuda gündemleşen ve öne çıkan, bir örnek olarak Peru Komünist Partisi lideri Abimael Guzman verilebilir. Peru’da uzun yıllar tutsak edilen Abimael Guzman, (Gonzalo yoldaş) 29 yıllık tutukluluğunun ardından, tedavisi engellendiği için 11 Eylül 2021 tarihinde hapishanede şehit düştü. Kendisiyle birlikte tutuklanan Elena Yparraguirre Revoredo ise sıkı bir tecrit altında tutuluyor.

Başka bir örnek de Hindistanlı devrimci Prof. Dr. Saibaba’dır. Saibaba, geçirdiği çocuk felci nedeniyle yüzde 90 engelli ve tekerlekli sandalyeye bağımlı olduğu halde uzun yıllar zor koşullar altında, Hindistan’da Nagpur Merkez Hapishane’den tutsak edildi. Yine ABD’deki Kara Panter hareketinden Mumia Abu-Jamal, Filistinli özgürlük savaşçıları ve Fransa’da uzun yıllardır tutuklu bulunan Georges Abdallah, Ahmad Saadat ile birlikte dünya çapında on binlerce politik tutsak ağır cezalar verilerek, kabul edilemez koşullar altında izole edilmişlerdir. Yine başta Almanya olmak üzere birçok AB ülkesinde anti-terör yasaları devreye sokularak muhalif kesimlere dönük sistemli bir saldırı gündeme getirilmiştir. Bu noktada özellikle de Almanya, bu yasaları en aktif biçimde uygulayan ülke konumundadır. 129 a-b yasaları kapsamında devrimciler, komünistler, Kürt faaliyetçiler ve Grup Yorum üyeleri açılan davalar sonucu halen hapishanede tutulmaya devam ediliyor.

Bir işkence mekanı olarak hapishaneler!

Ülkede ise hapishaneler sorunu, hiçbir zaman gündemden düşmedi. 1970’lerde gelişen devrimci mücadele ile Türkiye hapishanelerinde, politik tutsakların sayısında artış yaşanmaya başladı. 1980’de AFC’nin iş başına gelmesiyle birlikte hapishaneler toplumun kanayan yarası olarak işkence ve katliamların yoğun olarak yapıldığı alanlara dönüştü. Bu dönemde hapishanelerde kurulan işkence tezgahlarıyla kaba dayak, falaka, ters askı, elektrik vb. gibi metodlarla siyasi tutsakları yıpratma, sindirme, teslim alma ve kişiliksizleştirmeye dönük büyük bir saldırı oldu. E Tipi ve Özel Tip hapishaneler bu dönemlerde uygulamaya girdi. E Tipi hapishaneler, 18-22 kişinin birarada kaldığı, Özel Tip hapishaneler ise 4-6 kişinin kaldığı odalardan oluşuyordu. Diyarbakır, Metris ve Mamak bu uygulamalarla, öne çıkan hapishaneler olarak tarihe geçti. Bu hapishanelerde kalan binlerce devrimci tutsaktan onlarcası maruz kaldığı işkencelerden dolayı hayatını kaybetti.

Yeni tecrit sisteminin adı: S ve Y Tipleri

Ülkemizde faşizmin, hapishanelerde yaptığı katliamların başlıcaları şunlar olmuştur:

19 Eylül 1995’te Buca’da yapılan saldırıda 3 devrimci tutsak katledilirken, 40 tutsak da yaralanmıştır. 4 Ocak 1996’da Ümraniye’de yapılan saldırıda 4 devrimci tutsak hayatını kaybederken, onlarca tutsak da çeşitli yerlerinden ağır şekilde yaralanmıştır. 24 Eylül 1996’da Diyarbakır Hapishanesi’ne yapılan saldırıda 10 Kürt yurtsever tutsak katledildi. 26 Eylül 1996’da Ankara Ulucanlar Hapishanesi’ne yapılan saldırıda 10 devrimci tutsak katledilirken onlarca tutsak da ciddi şekilde yaralandı. 19 Aralık 2000’de Türkiye hapishanelerinde devam eden ölüm orucu ve açlık grevi eylemine saldıran faşist diktatörlük, 28 devrimciyi katlederken, yüzlerce devrimciyi ise ağır şekilde yaraladı.

Faşist devlet, son on yıl içinde de yurtsever, devrimci, komünist, ilerici, muhalif kesimlere dönük fiziki tasfiye, psikolojik olarak çökertme ve teslim alma gibi bir saldırı konsepti kapsamında politik tutsakları özel hedef durumuna getirmiştir. Mahkemelerin sudan gerekçelerle tutuklama ve uzun ağır cezalar vermesinin yanında hapishaneler, işkence merkezi olmaya devam ediyor. Devrimci tutsakları teslim alamayan TC devleti, pişman olmadıkları, faşizme boyun eğmedikleri için tahliyesi gelen tutsakların infazlarını yakarak içeride esir olarak tutuyor. Bu anlamda, günümüzde tecridin daha da derinleştiğine ve hapishanelerdeki hak ihlallerinin giderek arttığına tanık oluyoruz.

S ve Y Tipi gibi yeni hapishaneleriyle tecrit sisteminin tutsaklar üzerinde hem fiziksel hem de zihinsel tahribata yol açtığı, ortaya çıkmış bulunuyor. Mevcut tecridin en ağır biçimde uygulandığı 14 F Tipi, 7 S Tipi, 22 Yüksek Güvenlikli ve 14 Y Tipi hapishanesi ile tutsakların ağır bir izolasyona tabi tutulduğu bilinmektedir. DEM Parti’nin hukuk ve insan hakları komisyonu açıkladığı rapor; “Son 11 ayda 2 bin 906 kişinin gözaltına alındığını ve 319 kişinin tutuklandığını açıkladı. 2015 yılından bu yana partilerine dönük operasyonlarda en az 22 bin 818 partilinin gözaltına alındığını, içlerinde eş genel başkanların da olduğu en az 4 bin 334 kişinin tutuklandığını” açıkladı.

Son dönemde tutsakların dışarıyla ve içeride birbirleriyle iletişim hakları, mektuplaşmaları, kendi aralarında sohbet ve sağlık hakları kısıtlanarak tecrit uygulaması yoğunlaştırılmaktadır. Bu anlamda, Türkiye hapishanelerinde 605’i ağır hasta olmak üzere 1.600 civarında hasta tutsak vardır. Hasta tutsakların faşizmin kendi hukukuna göre salıverilmeleri gerekirken devrimci tutsaklar hastane raporlarına rağmen tahliye edilmemekte ve ölüme terk edilmektedir.

Tecridin bir hedefi de örgütlü mücadele yürütenleri sindirmek

Bu gerçekler ışığında, faşizme emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama saldırıları sistematik bir şekilde devam ediyor. Egemenler, dünyanın dört bir yanında katletmekle bitiremediği devrimci ve komünistleri esir alarak halkı sindirmeye çalışıyor. Hapishaneler bu sindirmenin en önemli aracı haline getirilmiştir. Hapishaneler günümüzde sınıf mücadelesinin bir parçası durumundadır. Politik tutsaklar, hapishanelerde de sınıf düşmanlarına karşı direniyor ve zor koşullar altında mücadele ediyorlar. Burjuvazi esir aldığı ve tutukladığı devrimci, komünist ve yurtseverleri sadece dışarıdan izole etmekle kalmıyor aynı zamanda kendi değerlerine yabancılaştırmak için de özel bir çaba sarf ediyor.  Ve bu saldırıların esas hedeflerinden biri de dışarıda mücadele edenleri korkutmak, sindirmek ve örgütlü mücadeleden uzaklaştırmaktır.

Bu bağlamda, politik tutsakların hakları için mücadele etmeli, alanlarda ve sokaklarda onların sesi olmalıyız. Onlar, insanlığın kurtuluşu için kendini feda eden ezilen halkların onurudur. Bu nedenle, politik tutsakların, haklı taleplerini ve özgürlük mücadelelerini enternasyonal bir ruh ve bilinçle büyütmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu