GüncelYorum

YORUM | Almanya’nın Mülteciler Sınavı

Anketler, AFD'nin genel seçimlerde, sendika üyesi de olan seçmen nüfusun %15inin oyunu aldığını ortaya koyuyor.Bu vahim durum sendika yöneticilerinin çalışanların sorunlarına ne kadar yabancılaştığını gösteriyor.

Almanya’nın politik gündemini birkaç senedir mülteci akımı ve buna bağlı konular belirliyor. Sömürgeci Batı’nın müdahaleleri ve mezhepsel-etnik çatışmalardan ötürü Suriye, Afganistan ve Somali gibi ülkelerden kaçan ve her türlü riski göze alarak Avrupa’ya ulaşmaya çalışan mültecilerin göçü sonrasında Almanya siyasi ve sosyal bir deprem yaşadı: Mültecilerin uyumu,istihdamı, göçün finansmanı…gibi konular partilerin gündemini belirledi,seçim sonuçlarını etkiledi ve bugün de yoğun olarak tartışılmaya devam ediyor.Özellikle mülteci göçüne Alman işçi sınıfının verdiği tepki,üzerinde durmak istediğim bir konu.

Merkel Hükümeti ve sermaye sınıfı, baştan itibaren göçe olumlu yaklaştı. Yaşlanan bir nüfusa sahip olan ve inşaat, sağlık,zanaat ve sosyal hizmetler gibi iş kollarında kalifiye işçi sıkıntısı çeken Alman sermayedarları “offene Grenzen (açık sınırlar)” politikasıyla mülteci göçüne tam destek verdiler. Amaç, Almanların yetersiz ödeme, mesleğe has zorluklar gibi sebeplerle uzak durduğu sektörlerin eleman ihtiyacını mültecilerle
kapatmaktı. Almanya’da 2030 yılında 4 milyon kalifiye eleman açığının olacağı öngörülüyor.

Bunun ekonomiye olumsuz etkisinin olacağını bilen sermayedarlar hükümetle birlikte çözüm arıyorlar.

Gençleri meslek eğitimine teşvik etmek için çalışmalar yapılıyor. Çünkü belli meslek gruplarına ilgi oldukça az.Ayrıca dijitalleşen iş dünyasında çalışacak gençlerin geçmişe göre daha karmaşık bir eğitimden geçmesi gerekiyor.

Eğitim sistemi bu ihtiyacı karşılamaya hazır değil.Bu gibi sebeplerle Alman devleti nitelikli mültecileri iş dünyasına katabilmenin hesabını yaparak 2015 yazında sınırları açtı.Sadece o yıl 1 milyona yakın mülteci Almanya’ya geldi.

Şirketler ve hükümet gazete ilanlarıyla, kampanyalarla göçün ekonomik kazanımlarına dikkat çekip halkın desteğini kazanmaya çalıştı.Ama ilginç bir şekilde; hükümet, ana akım medya ve sermaye koalisyonuna rağmen Alman işçiler mültecilerin ülkeye sokulmasına sıcak bakmadı.2015 yazında bireyler,sivil toplum kuruluşları ve partiler coşkulu görüntülerle mülteciler için yardım kampanyaları düzenler, sendikalar mültecilere dayanışma duygularıyla yaklaşılmasını salık verirken, işçiler buna kulak asmadı ve o ortamdan uzak durdu!

Neden? Almanya ihracat rekorları kıran ve ekonomik açıdan sağlam bünyeye sahip bir ülke. Otomotiv ve makine endüstrisi başta olmak üzere “Made in Germany” etiketinin tüm dünyada prestiji var. Bu etiketin daha doğrusu sermayenin bu statüsünü korumak için Almanya’da hükümet,sermaye ve sendikalar arasında geleneksel bir fikir birliği var.

“Sozialer Frieden”(Toplumsal Huzur diye tercüme edilebilir) in korunmasına tüm bu kesimler dikkat ediyor.Sendikalar toplu iş görüşmelerinde maaşlara zam isterken yüksek alımgücünün ekonomiyi canlı tutmak için bir şart olduğunu söylüyor.

Bu durum başka ülkelerle karşılaştırıldığında refahı yüksek ve halinden memnun bir işçi sınıfı yaratıyor.İşçiler fabrikalarda yemek molalarındaki sohbetlerde 40.000 Euro’ya alınan arabayı, kredisini ödediği ev ve ya arsayı, gittiği ikinci senelik tatilini konuşuyor.Yani ekonomik ve sosyal statü olarak kaybedeceği çok şey var. Bu noktada belirtmek isterim ki,90’lı yılların sonunda Schröder başkanlığındaki SPD (Sosyal Demokrat Parti) ve Yeşiller Hükümeti’nin uyguladığı Agenda 2010 ekonomi programı,halkın sosyal haklarının önemli oranda budanmasına sebep oldu.

Esnek çalışma, taşeronlaşma, işsizlere verilen sosyal yardımların ağır şartlara bağlanması..gibi sonuçları olan bu program,görüşüme göre, çalışan kesimin ekonomik durumunu kötüleştirmekten çok işsiz kalma korkusunu besledi.
Bu sebeplerden ötürü, çalışan kesim kendisine bu refahı sağlayan ekonomik kaynağın mülteciler için kullanılmasını kabul etmedi!
Kitlesel göçlerin olağan hale geldiği,demografik ve sosyal yapıların hızla değiştiği küreselleşme çağında, belirsiz bir geleceğe doğru yol alındığı psikolojisine kapıldı.

Güvenli bir yaşama alışkın muhafazakar Alman toplumu için bunlar önemli faktörlerdi. Son yılların en çok tartışılan partilerinden olan AFD(Almanya için Alternatif)gibi faşist bir parti bu ortamı kullandı ve 2017 parlamento seçimlerinde % 13 oy aldı!  Sendikalar ve sol sosyalist partiler ırkçılığa ve yabancı-mülteci düşmanlığına meyilli işçilerin nabzını tutup ulaşmakta zorlanıyor.

Özellikle sendikalar bu konuda görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Sendikalar,işçileri sadece ekonomizm hedefli eylemlerde seferber etmekle yetiniyor, işçilerin cebini doldurursam sorunlar hallolur mantığıyla hareket ediyor.

Anketler, AFD’nin genel seçimlerde, sendika üyesi de olan seçmen nüfusun %15inin oyunu aldığını ortaya koyuyor.Bu vahim durum sendika yöneticilerinin çalışanların sorunlarına ne kadar yabancılaştığını gösteriyor. Almanya, işçi sınıfının büyük mücadelelerine ve kazanımlarına tanıklık etmiş,devrimci mirası olan bir ülke.

Bugün bencilliğin girdabında boğulan, sosyal sorumluluğunu unutmuş,sahip olduğu hakların nasıl elde edildiğinin bilincinde olmayan kitlelerin yarınki kuşaklara aynı türden bir miras bırakması zor olacaktır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu