GüncelYorum

YORUM | Anti Faşist Birleşik Mücadeleyi Örmenin Tam Zamanı!

"Demokratik haklarımız ve onun da ötesine geçerek toplumsal bir ağ örülerek, kitlelerin sokakla birleştirilmesi için ortaya çıkan bu kararlılık, kitlelerin dipten gelen enerjisiyle birleştirilerek karşı konulamaz bir güce dönüşebilir"

Ülkemizin içinde bulunduğu durumu 1905 Rusya’sının gericilik yıllarına benzetebiliriz. Rusya’ya da 1905 yılında Çarlığa karşı gerçekleşen ayaklanma, kanlı bir şekilde bastırılmıştı.

Ayaklanma bastırıldıktan sonra Çarlık, dizginsiz bir şekilde saldırarak toplumu etkisiz hale getirmişti. Bu yıllarda sınıf mücadelesi gerilere düştüğünde, Lenin ve Stalin bu yılları “gericilik yılları” olarak adlandırmıştı.

Ülkemiz 2016 yılından bu yana açık faşizmle yönetilmektedir. Fethullah Gülen Cemaati’nin darbe kalkışması AKP iktidarı tarafından “Allah’ın bir lütfu” olarak açıklanmıştı.  AKP, MHP’yi de yanına alarak OHAL uyguladı. OHAL, açık faşizme geçmenin de ilanıydı. OHAL’le birlikte başta Kürt halkı olmak üzere toplumun her kesimine yönelik bir saldırı başlatıldı.

AKP’nin esas hedefi Fethullah Gülen Cemaati değil devrimciler, demokratlar ve Kürt halkı idi.

AKP, kırıntı da olsa tüm demokratik hakları rafa kaldırdı. Demokratik tüm kurumlar, dernek ve kitle derneklerini “terör örgütü” ilan ederek saldırdı. HDP’nin ilan edilmemiş bir yasaklamayla basılmayan temsilciliği kalmadı. Binlerce çalışanın yanında eski eşbaşkanları ve milletvekilleri tutuklandı.

İktidar birdenbire altı yıl önceki 6-8 Ekim olaylarını hatırlayarak Eylül ayı içinde 80’in üzerinde HDP’liyi tutukladı.

HDP’ye yönelik saldırılar devam ediyor. R.T.Erdoğan yerel seçimler öncesi “Kazanırlarsa kayyum atar belediyeleri ellerinden alırız” lafını boşa söylenmediğini 54 belediyeye kayyum atayarak gösterdi.

Emperyalizme bağımlı olan ülke ekonomisi pandemi salgınıyla birlikte çöktü. Krizle birlikte, yoksulluk ve işsizliğin topluma yansıması ağır olmuştur.

AKP, sadece ülke içinde saldırmıyor. Ülke dışında da işgalci ve ilhakçı politikasıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Doğu Akdeniz’de giriştiği provokasyonla savaş naraları atıyor. Suriye iç savaşında IŞİD çetelerine verdiği destekle Rojava’yı düşüremeyince Kürt topraklarının bir kısmını doğrudan işgal ederek buradan çıkmak istemiyor. Libya petrolüne göz dikerek desteklediği çeteler üzerinden Libya’da kalıcı olmanın planlarını yapıyor.

Azerbaycan ve Dağlık Karabağ arasındaki savaşta, Azerbaycan’ı destekleyerek, Suriye ve Afganistan’daki çeteleri bu bölgeye sevk ederek Ermenilere saldırtıyor. Osmanlı’nın 1915 tarihinde soykırıma uğrattığı Ermenilerinden geri kalan bugünkü Ermeni halkını yok etmek için gerici Azerbaycan hükümetini destekliyor. AKP, bu desteği de karşılıksız yapmıyor. Azerbaycan petrollerinden pay kapmak için “tek millet, iki devlet” deyip duruyor.

AKP iktidarının ülkede muhalif hiçbir sivil toplum örgütüne tahammülü yok. AKP ve MHP koalisyon hükümeti ve iktidarı görünüşte var olan parlamentoya dayanarak (ki gerçekte bir parlamento Türkiye’de yoktur) değişmesini istedikleri ne varsa değiştiriyorlar. AKP iktidarı, kim kendisini ve uygulamaları eleştiriyorsa ”terör” yaftası asarak ya kapatmakla tehdit ediyor ya da kendisine yakın alternatif oluşumlara gidiyor.

R.T.Erdoğan AKP grup toplantısında baroların yapısını ve seçim sistemini hedef alan “çoklu baro” benzeri çalışmaları tüm meslek örgütleri için yapmak istediklerini söyleyerek; “TTB, bunun gibi kimi meslek kuruluşları açıkça Anayasa’ya aykırı faaliyet içindedir. Çoklu baro çalışmasının bir benzerini (TTB-yn) yapacağız” şeklinde konuşarak hedefine almış bulunuyor.

Gazetecilerin basın toplantısında Erdoğan’a Devlet Bahçeli’nin AYM’nin yeniden yapılandırılması çağrısıyla ilgili bir girişimin olup olmayacağı önündeki soruya ise “İnşallah” yanıtını vererek, bu kurumu da ortadan kaldıracaklarının mesajını vermiş oldu.

AKP, ülke dışındaki bu saldırgan politikasını “vatanın bekası” stratejisi ile geliştirdiği ajitasyonla ülke içinde ırkçılığı körükleyerek yoksulluğu, işsizliği unutturmaya çalışıyor.

AKP, bu kadar rahat hareket ediyorsa bu toplumsal tepkinin geri olmasından ileri geliyor. Kürt dinamiklerini saymazsak toplumsal tepki oldukça zayıftır. Yakın zamanda kadınların direnişi bir canlılık yaratmış, lokal işçi direnişleri ve gençliğin eylemleri AKP’yi geriletmeye yetmemektedir. Bu yetersizliğin faturasını kitlelere kesmeden önce devrimci hareket, önce kendi gerçekliğini sorgulamalıdır.

Devrimci hareketin ve proleter hareketin işçi sınıfı içindeki örgütlülüğü, sendikalar içindeki etkileri ve kitlelerle olan bağları oldukça zayıftır. Sınıfın içindeki zayıflık toplumsal örgütlemeye de yansımaktadır.

Alternatifsiz Değiliz!

Tüm bu dezavantajlara karşın alternatifsiz değiliz. Devrimci hareketin diri duran yanı ve kararlılığıyla yeni bir toplumsal karşı koyuşu örgütleyebiliriz. Güçlerimizi birleştirerek, birleşik devrimci hamleye tüm anti-faşist güçleri, inanç kesimlerini ve sivil toplum kuruluşlarını katarak “Faşizme Karşı Mücadele Birliği”ni kurabiliriz.

Bu zemin oldukça güçlüdür. Tereddüt etmeden tüm demokrasi güçleri, bu “Anti-Faşist Mücadele Birliği” içinde yer alabilir. Bir yandan bu adım atılırken diğer bir adım olarak da demokratik hakların kazanılması için dönemsel kampanyalar yapılabilir.

Halkların Demokratik Partisi (HDP)’in 10-11 Ekim 2020 tarihinde gerçekleştirdiği Parti Meclisi toplantısında aldığı bu yönlü karar oldukça önemli ve isabetlidir. ”Faşizmi yeneceğiz ve özgür bir ülkeyi inşa edeceğiz” şiarı tüm devrimci kesimlerin hem fikir olacağı bir şiardır.

Demokratik haklarımız ve onun da ötesine geçerek toplumsal bir ağ örülerek, kitlelerin sokakla birleştirilmesi için ortaya çıkan bu kararlılık, kitlelerin dipten gelen enerjisiyle birleştirilerek karşı konulamaz bir güce dönüşebilir.

HDP, 1 Haziran’dan sonra kamuoyuyla paylaştığı “Demokratik Mücadele Kampanyası’yla” başlattığı hamlesine 10-11 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirdiği Parti Meclisi (PM) toplantısı da önceki kampanyanın tamamlayıcı yeni bir hamlesi olarak kamuoyuna duyurdukları sonuç bildirgesinde,

”Türkiye halkları çaresiz değildir. Bu coğrafyada faşizme meydan okuyan, onunla uzlaşmaksızın dişe diş mücadele yürütmekte kararlı bir parti vardır. Partimiz kurulduğu günlerde programımızla nasıl heyecan yaratıp tekçi rejimin korkulu rüyası olduysa, şimdi de yani kuruluşumuzun 8. yılında heyecan ve kararlılıkla Türkiye tarihinin en büyük antifaşist hareketini büyütecek ve faşizmi yenmeyi başaracaktır.

10 Ekim Katliamı’nın 5. yılında Ankara Garı önünde kanları birbirine karışan yoldaşlarımıza ve bütün halklarımıza söz veriyoruz: Faşizmi yeneceğiz ve özgür bir ülkeyi inşa edeceğiz” demektedir.

Bu kampanya, başlangıç açısından önemsenmeli ve örneğin 1 Mayıs’a kadar devam ettirilerek 1 Mayıs bir finale dönüştürülmelidir. “Anti-Faşist Mücadele Birliği” bunun da ötesine geçerek uzun vadeli bir ittifak olarak her alanda mücadeleyi yükseltme perspektifiyle hareket etmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu