Makaleler

ROJAVA’NIN KÖZÜ

Yüzyıl öncesinde sınırların cetvellerle ölçülüp çizildiği Ortadoğu coğrafyasında Kürtlerin payına; Kürdistan topraklarının yağma ve talan edilmesi düştü. Aynı köyün içinde yada komşu köyler arasına çizilen sınırlar, çekilen tel örgülerle Kürdistan dört’e bölündü. Kardeş kardeşe hasret bırakıldı, tutsak edildi. Her bir parçada ayrı ayrı diline, kültürüne, kimliğine yasaklar konulup siyasi ve kültürel soykırım, imha dayatıldı. Köklerinden koparılıp köleliğe zorlandı. Bir avuç toprağa, vatana hasret bırakıldı. Her özgürlük arayışı baskı, zulüm, işkence, katliam, sürgün ve soykırımlarla bastırıldı.

Emperyalist ve gerici güçlerin Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme projelerinin bir parçası olarak çıkarılan Suriye iç savaşının yarattığı iktidar boşluğunu Rojava’da o güne kadar kimliksiz, statüsüz yaşayan Kürtler PYD önderliğinde demokratik bit iktidar kurmak için fırsata çevirdiler. Ve kendi öz iradesine dayanan demokratik özerk yönetim ilan edip, inşaya başladılar. Rojava Devrimi ile Rojava’da tarihi bir adım atılırken, yok sayılan, baskı ve kırımlara uğrayan, kendi ülkesinde yersiz, yurtsuz bırakılan Kürtler açısından da Rojava halklarıyla birlikte ilk defa bu kadar eşit ve özgür bir yaşam kurmak için fırsat doğmuştu. Üstelik bu devrim sadece Rojava’da değil Kürdistan’ın dört parçasında da devrimin güncellenmesini sağlamamış, faşist gerici diktatörlükler altında ezilen Ortadoğu halklarına da demokratik bir model olarak alternatif olmuştu. Tüm bu özelliklerinden dolayı Rojava Devrimi önce Suriye rejimi ve bölgedeki gerici “muhalif” güçlerin saldırılarıyla yüz yüze kaldı. Akabinde is emperyalizmin ve bölgedeki işbirlikçisi devletlerin besleyip büyüttüğü ve palazlandırdığı IŞİD tarafından önce Musul sorunsuzca ele geçirildi. Ardından IŞİD Şengal’de büyük bir vahşete imza attı. Yüz binlerce Kürt Ezidi evinden, yerinden, yurdundan edildi. Katledilip soykırım tehlikesiyle yüz yüze bırakıldı. Binlerce kadın kaçırılıp köle pazarlarında satıldı, tecavüze uğradı, öldürüldü. Bu süreçte Musul’da ele geçirdiği ağır silahları da kullanıp, yakıp yıkarak gelen IŞİD çeteleri tüm güçlerini seferber edip Rojava Devrimini boğmak için yönünü Rojava’nın kalbi olan Kobané kantonuna çevirdi. Burada da IŞİD insanı insan olmaktan utandıran bir barbarlık ve vahşilikle saldırıp, halkı katletmeye, Kobané’yi talan etmeye başladı.

Şairinde dediği gibi;

“Barut dolu tüfekleriyle geldiler

Ateş buyruğu verdiler acımadan

Şarkı söyleyen bir halkla karşılaştılar

Sevgiyle ve görev aşkıyla birleşmiş bir halk…”

Şengal’den Kobané’ye çeteler dünyanın gözü önünde yakıp, yıkarak, kan, ölüm, katliam ve vahşet saçarak geldiler. Kuşkusuz amaçları sadece katletmek, talan etmek değildi. Bir halkın umutlarını, özgürlük düşlerini, eşitlik istemelerini de yok etmek, onları teslim alıp iradesizleştirmek ve köleliği kabul ettirmekti. Oysa zulüm ne kadar şiddetliyse de büyük bir direniş destanı yaratılıyordu. Hani hiçbir şeyi olmayıp da, yokluğun değerini en iyi bilenlerin elindekini kaybetmemek için verdikleri amansız mücadele vardıya, işte Rojava’da da Kürt’ü, Süryani’si, Ermeni’si, Türkmen’i, Ezidi’si, Kadını-Erkeği, yaşılısı/genci tek yürek olmuş, ilk defa eşit, özgür demokratik yaşama şansını yakaladıkları vatanlarını kanlarının son damlasına kadar korumaya ant içmişlerdi.

Biliyorlardı tüm acılara inat barut ve ate kokularının içerisinde, bu halkın direnen kızları-oğulları elleriyle işleyeceklerdi zaferi. Ve halk kazanacak, tüm halklar kazanacaktı. Bu uğurda ödenen direnişin en büyük bedeli ölümsüzleşenler oldu. Özgürlük düşüyle harlanmış, korlarmış bedenlerini barikat yapıp dururken zulmün önünde, yakılan ateşi daha da büyüttüler. Yıldız olup yükselirken göğe, ışıltılı bir yürek olup parladılar Kobané’nin, Rojava’nın üzerinde. Her biri ölmsüzler kervanına katılırken harç oldular, kanlarıyla, bedenleriyle devrime. Her şehit düşün aramızdan ayrılanı ölümsüz kılan biliyoruz ki kendisinde somutlanan yaşam ve o yaşamı anlamlandıran uğrunda ölümsüzleştiği idealleridir. Onun için onlar şehit düşüp giderken yaşayan bedenleri değil bedenden öte yarattıkları değerleri özgürlük ve kurtuluş mücadelesinde simgeleşen pratikleri, düşleridir. Onlarda hayat bulan yaşam ateşidir. İşte o yaşam ateşi volkan olup patladığında, yayılan seslerine başta Kürdistan’ın dört bir parçasından olmak üzere ezilen direnen ve savaşanların olduğu dünyanın birçok yerinden sesler katıldı, Enternasyonal dayanışmayı büyüttüler. Onların kavgası, karanlığa karşı aydınlığın, geleceksizliğe karşın özgür geleceğin, kimliksizliğe, vatansızlığa karşı vatan savunmasıydı. Onlar egemenlerin

çizdiği resmi sınırların anlamsızlaştığı, fiilen ortadan kaldırıldığı Şengal’de, Kobané’de sadece kendi yurtlarını değil, tüm Kürtlerin birliğini, özgür yurt özlemlerini de savunduklarını biliyorlardı. Bunun için dişe diş bir mücadeleyle köy köy, mahalle mahalle, sokak sokak hatta ev ev tek bir özgürlük savaşçısı dahi kalmayana kadar savaşacak ve savunacağız yurdumuzu, özgürlüğümüzü diyorlardı.

Her bir savaşçı;

Dişlerimle

Savunacağım yurdumun her karış toprağını

Dişlerimle başka yurt istemem onun yerine

Assalar damarlarımdan beni istemem gene

Buradayım hala

Yıkamazlar beni

Ne kadar çarmıh yükleseler

Omuzlarıma

Buradayım hala

Tutarak sizi… Tutarak… Tutarak

Avuçlarımda

Dişlerimle

Savunacağım yurdumun her karış toprağını

Dişlerimle

(Tevfik el Zeyyat)

Diye ant içiyordu.

İşte bu kan ve can bedeli yaratılan direnişle Şengal ve Kobané, IŞİD çetelerinin elinden geri alınıp büyük oranda kurtarıldı. Çetelerden tamamen temizlenmesi yolunda sona doğru yaklaşılmış durumda. Kuşkusuz yaklaşan ve müjdelenecek olan bu nihai zafer için onca bedel ödendi. Bugün Şengal ve Kobané’de özgürlük bayrağı yüzlerce şehidin kanı üzerinden yükseldi-yükseliyor. Adları Fırat Deniz oldu, Arin Mirkan oldu, Suphi Nejat Ağırnaslı oldu, Kader Ortakaya, Sibel Bulut… oldu.

Onlarca yüzlerce özgürlük savaşçısı Şengal, Kobané, Rojava şehidi oldu. Belki her birinin adlarını tek tek sayamıyoruz ancak biliyoruz ki hiç biri yalnızlık çekmeyecekler gecede ve filiz vermek için düştükleri toprağın karanlığında. Onlar tohum olup düştüler toprağa ama toprakta;

‘’Tohumu tez örter ölüm,

Tez örter şehit,

Tez örter buz,

Tez örter gölge,

Gömüldü sanırsın halkı,

Oysa toprağa dönmüştür…

Yarı parçalar kimsesizliği,

Kırmızı amansız elleriyle

Ölümlerden doğrarız biz yine’’ haykırışlarıyla aramıza karışırlar yine. Çünkü onlar bitip tükenmeyen halkın bağrından çıkıp idealleriyle ve can verdikleri mücadeleleriyle yarattıkları gelecekte birlikte yaşarlar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu