GüncelYorum

YORUM | HDP’ye Yönelik Kobanê operasyonu ve güncel gerçeklik

"Tekçilik üzerinden şekillenen Türk devletinin geleneksel politik bilincini AKP iktidarıyla sürdürmesi, demokrasinin işlevselliğini etkisiz kılan hukuk dışı yaptırımlar olmaya devam etmektedir"

Geçtiğimiz günlerde yine Türkiye’nin olağan reflekslerinden birini yaşadığımız HDP’ye yönelik Kobanê operasyonu, Kürt siyasetçilerinin faşist iktidar tarafından, hiçbir meşru gerekçe olmadan hukuksuz bir şekilde tutuklanmalarını gösteren bir operasyondu.

Kürt halkına ve siyasetçilerine karşı keyfi uygulamalarla, demokrasinin ve hukukun kolayca çiğnenebildiği Türkiye’de, HDP’nin yaşaya geldiği bunca haksız durumlar, Türkiye’de, Kürt sorununa yönelik çözüm sürecinin hiçbir samimi yanının olmadığını da ispatlamaktadır.

Ancak HDP’ye yapılan bu operasyonla, Türkiye’nin özel bir sürece girdiği şimdiden dikkatleri çekmeye başladı. Ermenistan- Azerbaycan savaşının tam da bu dönemde başlaması ve Erdoğan’ın HDP’li yetkilileri, Kobanê olayını bahane ederek tutuklaması, Türkiye’nin dış güçler tarafından kuşatıldığını ve bu yüzden AKP iktidarının ülke içinde muhalefete karşı kendini korumaya aldığını izah etmektedir.

Dikkat edilirse HDP’ye yönelik Kobanê operasyonuyla birlikte; Hakan Gülseven, Temel Demirer, Tamer Doğan gibi, sol muhalefette olan isimlere yönelik gözaltların başlaması, iktidarın toplumsal muhalefete yönelik vermek istediği gözdağının ve kendisini savunmaya aldığının bir ifadesidir.

AKP iktidarının neden böyle bir gözdağı vermek istediğini sorguladığımızda, önümüzdeki seçim sürecinde, AKP iktidarının muhalif kesimleri etkisiz hâle getirmek için başlatmış olduğu anti-demokratik bir yöntem biçimi devam ettirmek olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Erdoğan ve hükümetinin Kürt meselesi üzerinden başlatmak istediği bu siyasi fay hattı, Kürtlerin ve diğer muhalif kesimlerin siyasetten uzak tutulması için yapılan tekçi zihniyetin sürdürmüş olduğu tarihsel bir faşizm politikasıdır.

Tümüyle siyasal bir operasyonu gösteren bu durumun, birçok burjuva zihniyeti tarafından, hukuka aykırılık olarak ifade edilmesi, sanki hâlâ demokratik olağan kurumların olduğunu varmış gibi çağrıştırmaktadır. Fakat bu yersiz çağrışım dahi, Türkiye’de burjuva parlamenter sisteminin olmadığını bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

Tek adam rejimine Türkiye’de vücut bulduran ve tüm devlet yetkilerini kendisinde toplamış bulunan Erdoğan’ın totaliter rejimi, HDP’ye ve muhalif kesimlere yapılan gözaltılarla kitleler tarafından ivedilikle sorgulanmalıdır. HDP’ye yönelik yıpratma ve yıldırma politikasının yanı sıra, geçtiğimiz günlerde barolara yönelik uygulanmak istenen parçalama politikası, yine AKP hükümetinin hukuka ve bağımsız düşünmeye karşı yapmış olduğu darbelerden bir tanesiydi.

Buna ilaveten, işkence görerek, askeri helikopterle aşağı atılan Kürt köylüleri, yine AKP iktidarının faşist yüzünü gözler önüne seren acımasız tablolardan biriydi. Bununla birlikte, AKP iktidarının emperyalist hedefleri ve bu doğrultuda izlediği dış siyaseti ile olağanüstü doğası arasındaki ilişki gözlerden kaçmayan bir mevzudur.

Nitekim, AKP iktidarının Suriye’ye yönelik askeri operasyonları, Libya’ya asker sevkiyatında bulunması ve Doğu Akdeniz başta olmak üzere uluslararası gerilimi tırmandırması, AKP hükümetinin artık çekilmez bir yönetim modelini tamamladığını göstermektedir. Erdoğan’ın içerde ardı ardına gelen ekonomik krizleri yaşatması, dışarıda ise gerçeklerden uzak hayalleriyle beslediği emperyalist siyaseti; hem Türkiye’de hem de uluslararası diplomaside Erdoğan’ın artık son sahnelerini oynadığını açığa çıkarmaktadır.

AKP iktidarının gün geçtikçe iç ve dış muhalefete karşı, beslemiş olduğu kin ve nefret, Erdoğan ve yönetim organlarının önümüzdeki seçim sürecinde, yaşayacağı mağlubiyeti şimdiden belirginleştiren bir nitelik arz etmektedir.

Özellikle, HDP’ye yapılan gözaltı operasyonu ve HDP yetkililerinin pandemi bahane edilerek soruşturmalarının uzatılması, AKP açısından gelecek seçimi kaybedeceğinin habercisidir. HDP’ye yönelik başlatılan siyasi soykırımın, AKP nezdinde serhildanlara yönelik bir engelleme ve Rojava’yı hedef alma politikası gerçek anlamıyla korkunun bir dışa vurumudur. Erdoğan’ın; demokrasi, muhalefet, Kürt halkı ve siyasetçileri karşısında yaşamış olduğu bu panik, Erdoğan’ın şimdiden yenilgisini hissettirmektedir.

Erdoğan’ın altı yıl önce yaşadığı Kobanê yenilgisi ve şaşkınlıklar içinde kaldığı Rojava devrimi, her ne kadar Erdoğan ve hükümeti tarafından tekrar hedef hâline getirilmek istense de, şimdiye kadar Kürt halkı ve temsilcileri tarafından aynı zamanda demokratik güçler tarafından irade olarak gösterilen direnişler, Erdoğan ve hükümetinin boş çabalar içinde olduklarının açıklayıcısıdır.

Kobanê direnişinin dünya kamuoyunda ezilen kadınların ve herkesin direnişi olduğu şüphe götürmez tarihi bir dönüm noktasıdır. DAİŞ’in, Erdoğan’ın tüm desteğini almasına rağmen, Kobanê direniş hattını kıramaması, Rojava’yı ve Kuzey Suriye’yi ele geçirememesi, Erdoğan’ın tarih sahnesinde kendi sonunu hazırlayan projesinin kanıtıdır.

Erdoğan’ın tüm bu gerçeklere rağmen hâlâ sürdürdüğü Kürt ve muhalefet düşmanlığı, Türkiye’yi bir karanlığa doğru sürükleyen zihniyetin Ortaçağ karanlığıdır. Erdoğan’ın büyük bir ırkçı söylemle ifade ettiği, Kuzey ve Doğu Suriye özerk yönetiminin ve denetiminde bulunan bölgeleri işgal edeceğini açıklaması, Türkiye halkları açısından yaşanılacak siyasal ve toplumsal kaosların temel nedenleri olacaktır.

Şu an zaten Türkiye halklarının Ermenistan-Azerbaycan çatışmasında, AKP hükümetinin üstlendiği rolle ciddi bir ekonomik ve siyasal kriz yaşayacağı kesinleşmiş durumdadır. Elbette bu konuda her zaman olduğu gibi Kürt halkımızın ve siyasetçilerinin ağır bedeller ödeyeceği hali hazırda ve göz önünde bulunan bir gerçektir.

AKP hükümetinin iktidar hayatı boyunca sıradanlaştırdığı ve normalleştirdiği ölümler, siyasi soykırımlar ve anti- demokratik uygulamalar; Türkiye ve Kürdistan bakımından unutulmayacak ve uzun bir tarihsel dönemde acısı hissedilecek derin yaralar almaktadır. Erdoğan’ı iktidarı taşıyan bu politikalar, Türkiye demokratları, Kürdistan yurtseverleri ve HDP öncülüğünde yıkılması gereken bağımsızlık ve demokrasi engelleridir.

Tekçilik üzerinden şekillenen Türk devletinin geleneksel politik bilincini AKP iktidarıyla sürdürmesi, demokrasinin işlevselliğini etkisiz kılan hukuk dışı yaptırımlar olmaya devam etmektedir.

Ve küresel emperyalizmin bir düellosu olan Ermenistan-Azerbaycan çatışmasına angaje edilmeye çalışılan HDP’ye yönelik bilhassa, Kürt halkının üzerine düşen tarihi görevleri, doğru stratejiler benimseyerek yerine getirmesi; Kürtlerin özgürlüğü ve Kürdistan’ın bağımsızlığı için tarihsel bir sorumluluktur.

Nitekim, Kürt halkına, siyasetine ve Kürdistan’a karşı geliştirilecek yeni faşizan saldırıların ve baskıların pasifize edilmesi için, bu güncel ve tarihi hakikat, zorunlu olan bir savunma metodudur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu