Güncel

YORUM | PKK ve PAJK Tutsaklarının Açlık Grevi Devam Ediyor!

"Tecrit politikası, iktidarın Kürt ulusuna, işçi ve emekçilere uyguladığı baskı ve sömürü politikalarının bir parçasıdır. Hapishanelerdeki tecrit ve baskılar dışarıdan bağımsız değildir, aksine dışarıda toplum üzerine bindirilen baskıların bir uzantısıdır"

Hapishaneler tarihi aynı zamanda sınıf mücadelesi tarihinin ayrılmaz bir parçasıdır. Ezen ezilen mücadelesinin en çetin sürdüğü yerlerden biri olarak hapishaneler, dışardaki mücadelenin birlikte bir bütünün parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki hapishanelerin durumu dışarıda sınıf mücadelesinin durumundan bağımsız değildir.

İktidarın sahibi olan egemen sınıf, kendine muhalif olanları ideolojik olarak kontrol alamadığında baskı aygıtını fiziki olarak devreye sokarak, ideolojik olarak zayıflığını fiziksel olarak tamamlamaya çalışır. Bunun sonucu olarak hapishaneler, hem ideolojik hem fiziksel mücadelenin en canlı alanları olarak karşımıza çıkmaktadır.

TC hapishaneleri tarihi de bu mücadelenin en canlı örnekleri ile doludur. Devletin katliamlarına karşı, devrimci, yurtsever, ilerici güçlerin direnişleri ile örülen bir tarih karşımıza çıkmaktadır. Hapishanelerin sınıf mücadelesin en keskin alanları olduğunu belirtmiştik, buradan devam edersek hapishanelerde uygulanan politikalar bir bütün halk kitlelerine uygulanan, uygulanacak olan politika ile paralellik gösterir. Egemenler dışarıda devreye sokacakları konsepti ilk elden hapishaneler üzerinde dener.

Her dönem dışarıya hâkim olabilmek ya da güncel politikalarını kolayca hayata geçirebilmek için ilk önce hapishanelere hâkim olunmaya çalışılmış, tutsakların sesi kısıldığında dışarıya daha kolay hâkim olunacağının hesabı yapılmıştır. Bunun nedeni sınıf mücadelesinin en örgütlü kesiminin hapishanelerde oluşu ve bu örgütlü kesim üzerinden tüm halka mesaj verilmek istenmesinde yatmaktadır.

Bunun en açık örneğini 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’ nda dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in: “cezaevlerini kontrol altına alamazsak IMF programlarını uygulayamayız” sözünde görebiliriz. Bir politikanın uygulanabilmesi hapishanelerin kontrol altına alınması ile ilgilidir. Hapishanelerin kontrol altına alınıp alınmaması da aynı zamanda dışarıdaki mücadele ile ilgilidir. İçerdeki mücadele ile dışardaki mücadele birbirinin parçasıdır.

İktidarın son dönemde artarak devam ettirdiği saldırı politikası hapishanelerden başlayarak tüm kesimlerin üzerinde devam etmektedir. İçine girdiği krizi çözemeyen iktidar sahiplerinin bulduğu çare her alanda topyekûn saldırıdır. Bu topyekûn saldırının parçası olarak dışarıda işçilerin, emekçilerin, kadınların kazanılmış haklarını gasp etme yatarken, içeride tutsakları bir bütün tecrit içinde tecrit etme olarak karşımıza çıkmaktadır. Kovid-19 pandemisi ülkemizde açıklandığından bu yana iktidar sahiplerinin pandemiyi fırsata çevirme anlayışları ilk elden hapishanelerdeki tutsakların haklarının gasp edilmesi ile başlamıştır.

Pandemi bahanesi ile ilk olarak tutsakların görüş ve sağlık hakları ellerinden alınmıştır. Devam eden süreçte artan baskı uygulamalarına her gün bir yenisi eklenmektedir. Çıplak arama, gözaltı sürecinden başlayarak hapishanelerde yaygınlaştırılmakta sürekli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Kürtçe konuşanlara soruşturmalar açılmakta, arama adı altında tutsakların kaldığı hücreler talan edilmekte, tutsakların mektuplarına ve kitaplarına el konulmakta, infaz süresi biten tutsaklar keyfi bir biçimde tahliye edilmemekte, her türlü itiraza fiziksel şiddet ve cezalarla karşılık verilmektedir. Tutsakların yaşam alanlarını sınırlandırmak için her türlü yola başvurulmaktadır.

Hasta tutsaklar tahliye edilmeyerek ölüme terk edilmiş, pandemi olmasına rağmen tutsaklara hijyen malzemeleri verilmeyerek virüse karşı savunmasız bırakılmışlardır. Egemenler hapishanelerde her türlü fiziksel ve ideolojik saldırıyla tutsakların politik duruşunu yani kişiliklerini ezerek diz çöktürmeye çalışmaktadır.

Hapishanelerde uygulanan politika, Türk egemen sınıflarının bugün uygulamada olan başta Kürt Özgürlük Hareketi ve devrimci muhalif kesimlere yönelik baskı ve zor ile tamamen tasfiye etme anlayışının parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tüm bu saldırılara karşı Türkiye’deki hapishanelerde yaşanan insan hakları ihlallerinin sonlandırılması, ağırlaşan infaz koşullarının düzeltilmesi ve PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde süreklileştirilen ağır tecrit ve izolasyona son verilerek, aile ve avukatları ile görüşmesinin sağlanması talepli olarak hapishanelerdeki PKK ve PAJK’lı tutsakların tarafından 27 Kasım 2020 tarihinde başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 50’lili günleri geride bırakarak devam etmektedir. Aynı zamanda TKP-ML, DKP/BÖG, MLKP dava tutsakları, açlık grevi taleplerini sahiplenerek dayanışma amaçlı beş günlük açlık grevine gideceklerini açıklamışlardı.

Açlık grevi eylemleri 120 hapishaneye yayılmış durumdadır. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecritin kaldırılması için daha önce de Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren eylemler sonucunda Öcalan’ın avukatları, 8 yıl aradan sonra 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde müvekkilleriyle görüşme sağlamış Öcalan’ın çağrısı üzerine 26 Mayıs’ta açlık grevi ve ölüm orucu sona erdirilmişti. Ancak 7 Ağustos 2019 tarihinden beri görüş yasakları ve tecrit yeniden devreye girmiştir.

Bu tecrit koşulları süreklileştirilmekte ve İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde yapılan sürekli tecrit uygulaması tüm hapishanelerde hayata geçirilmek istenmektedir. Tutsakların direniş temelini Türk egemen sınıflarının içerde dışarda imha planına karşı itiraz oluşturmaktadır. Tüm coğrafyalarda Kürtlerin kazanımlarına azgınca saldıran TC hapishanelerde de bu durumun parçası olarak saldırmaktadır. Dışarıda muhalif hareketin zayıf olduğu bu gibi anlarda, bu sessizliği bozabilecek içerdeki tutsakların sesini kısmak istemektedir.

Tecrit politikası, iktidarın Kürt ulusuna, işçi ve emekçilere uyguladığı baskı ve sömürü politikalarının bir parçasıdır. Hapishanelerdeki tecrit ve baskılar dışarıdan bağımsız değildir, aksine dışarıda toplum üzerine bindirilen baskıların bir uzantısıdır. Saldırılar tek merkezden gelmekte bu saldırılara karşı gelişen direnişlerin tüm devrimci, yurtsever, ilerici güçleri kapsaması gerekmektedir. Hapishanede başlatılan direnişin, sonuç alabilmesi için sokaktaki hareketi arttırma gerekliliği önemlidir.

Dışarıdaki kitle hareketinin gücü içerideki direnişin sonucunu etkileyecektir. İktidarın son süreçte her haklı itiraza zor gücünü kullanarak yanıt vermesi aynı zamanda güçsüzlüğünün işaretedir. Bu kadar baskının olduğu bir dönemde direnişlerde kendine yer bulacaktır. Bu direnişlerin sonuca yönelebilmesi içerde ve dışarıda beraber mücadele edebilmekten geçmektedir. Buradan doğru içerideki tutsakların sesi olmak, onların direnişini kitlelerin gündemine sokmak önemlidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu