GüncelMakaleler

YORUM | Susamam’ın politikliği ve yaklaşımların sıradanlığı

"Bu yazının yazıldığı sırada 23 milyonu aşan bir dinlenme sayısına ulaşmasının ana sebebi bu. Bu şarkıyı dinleyen gençler; adaletsizliğin, hukuksuzluğun, kadın cinayetlerinin, işsizliğin, zamların tavan yaptığı bu dönemde kendi iç çelişkilerini buldu bu şarkılarda. Bir enerjinin, bir isyanın yansımasıdır bu"

Geçtiğimiz hafta Türkçe Rap dünyasının yabancı olmadığı, ancak Türkçe Rap’e yabancı olanların ilk kez karşılaştığı 2 şarkı gündemimizi fazlasıyla meşgul etti. Susamam ve Olay adlarıyla çıkan parçalar, gerek içindeki politik ögeler ve sözler, gerekse de klipleri üzerinden ülke içerisinde en apolitiğinden en politiğine kadar her gruptan insanın yoğun olarak tartıştığı konular halini aldı.

Parçaları dinleyenlerin yoğun olarak ‘evet sorunlar var, bunlar bu sorunları anlatıyor’ dediği bu parçalar, bizim cenahta da Rap’in duruşundan, kelimelerin anlamına ve söyleyen gençlerin ‘apolilitik, lümpen’ gençler olduğuna kadar yoğun eleştirilere tabi tutuldu. Bazıları için ise bu şarkı ‘bir şeylerin’ başlangıcıydı.

Bu eleştiriler rap müzik dinleyen ve geçirdiği evreleri bilen biri için –haklı olanlarda yok değil- eksik ve dar kalıyor aslında. Çünkü rap müziğin protest yanını bilmek, politik hareketlerde nasıl konumlandığını anlamak için önce Rap müziği daha sonra da Türkçe Rap müziği tanımak gerekiyor.

Rap müzik, ruhu ve çıktığı dönem itibariyle her zaman politikti aslında. Amerika’da yaşayan ve 18. ve 19. yy’larda köle olarak getirilen siyahilerin isyan müziğiydi. Afro-Amerikan denilen bu halkın çocukları 1970’lere ghettolara hapsedilmiş, ırkçı saldırılara maruz kalmış ve alkolik – uyuşturucu bağımlısı gençler haline getirilmişti. Rap müzik bu şartlar içerisinde ortaya çıkan bir müziktir. 60’ların 70’lerin bu yaşam koşullarını kullandıklarını bütün sanat türleri içerisinde haykırma ihtiyacı hissettiler.

70’lerden sonra ise hali hazırda kendi müzik kültürleri olan reggae ve jazz müzik seslerini hızlı söyleyerek ve alttan bir ritm ekleyerek rap müziği yani “Rhytmic African Poetry”(Ritmik Afrikalı Şiiri) oluşturdular.

Bu müziği yaratanlar ilk şarkılarında da yaşadıkları mahalleleri, maruz kaldıkları ırkçılığı, fakirliği ve uyuşturucu sorununu anlattılar. Bunları anlatırken de çözümün mücadeleden geçtiğini söylediler.( Bu mücadelenin de bizzat içindeydiler. Dünyaca bilinen rap müzisyeni Tupac bir Black Panther ve Genç Komünistler üyesidi)

Martin Luther King, Malcolm X ve Black Panther üyesi devrimcilerin yaşamlarını, anlatımlarını ezber edinip bir felsefe haline getiren bu gençlerin müzikleri 80’lere gelindiğinde Amerika’da ses getirmeye başladı. Polislerin şiddet uyguladığı her Afro-Amerikan genç direnme ruhunu bu müzikleri dinleyerek kazandı.

Amerika Devleti ise bu müziğe ilk önce savaş açtı. Çünkü bu müzisyenler insanları etkiliyor ve devletin ırkçı, kapitalist niteliğini ortaya koyuyordu. Birçok müzik organizasyonlarını yasaklayarak, müzisyenleri tutuklayarak önüne geçmeye çalıştıkları ‘Rap Müzik’ furyasını durduramadılar.

İşin bu şekilde çözülemeyeceğini anlayan devlet, büyük müzik şirketleriyle rap müziğin içerisine girmeye başladı.

90’ların ortasından itibaren devletin niteliğini teşhir eden, örgütlenmeye çağıran müziklerin yerini, salt hareketli müziğe dayalı ve yavan sözlerin olduğu parçalar almaya başladı. Sistem rap müziği içeriden fethediyordu artık. O tarihten bu güne değin rap müzik, doğduğu topraklarda toprağın özünü kaybederek geldi. Artık parçalarda zengin olmaktan, uyuşturucu kullanmaktan bahseden – bunları öven – bir ‘müzisyen’ topluluğu yaratıldı.

Yani sistem bitiremediği bu müzik türünü evriltip, kendine kanalize ederek ‘zararsız’ bir hale büründürdü, müziğin içerisindeki protest yanı bitirdi. Şu an yapılan bütün parçalar yukarıda bahsettiğimiz mahiyette çıkıyor.

 

Almanya’dan Türkiye’ye uzanan Türkçe Rap

Türkiye’de ise ilk rap müzik parçaları 1990’ların ortalarına uzanıyor. İlk Türkçe Rap örnekleri ise Almanya’da yaşayan göçmen Türklerin, Nazi’lerin ırkçı saldırılarına karşı yazılan ve içerisinde ‘milliyetçi’ ögeler barındıran ‘Cartel’ ile ‘İslamıc Force’ isimli grupların parçaları. Bu grupların basit denilecek sözleri ve müziklerinde kullandıkları Anadolu ezgileri ilk dikkat çekenler.

Bu ‘Almanya’ kökenli müzikler dışında 20’li ve 30’lu yaşlardaki insanları rap müzik ile tanıştıran ise Ceza, Dr. Fuchs, Fuat, Sagopa Kajmer, Sahtiyan ve yerel müzisyenler oldu. Bu müzisyenlerin 90 sonlarından itibaren çıkarttığı parçalar ise ilk yapılan Almanya’daki örnekleri dışında, içerisinde yine Amerika’daki ilk örneklerine benzer öğeler taşıdı ve ‘politikti.’

Çünkü bu müziği yapanların tamamı yoksul semtlerde, mahallelerde yaşayan gençlerdi ve şarkıları da doğal olarak müziklerinde onları anlattılar. Ülkede var olan durumu, kendi çelişkilerini de içine katarak anlattılar.

Ceza’nın 2002 yılında çıkardığı ‘Sokak Sanatı’ isimli parçasının sözleri de bu şarkıların özeti olarak konulabilir;

“Sabahlara kadar yırtınırcasına çalışıp ezilen, evine bir lokma ekmek götüren herkes sanatçıdır benim için sokak içinde. Dikkat edin, saygı gösterin, iyi seyredin. Düşünün ve takdir edin. Ödüllendirin; sokak sanatı bu inkâr etmeyin, ezeli ve ebedi sanattır bu reddetmeyin…”

2000’lerin başından bu güne kadar başta Ceza olmak üzere Türkiye’de rap müzik yapan insanların %80’i bu ve benzeri konuları işlediler şarkılarında. Mesela Ceza’nın Sokak Sanatı birkaç sene sonra Boykot’un şu dizelerinde tekrar canlanıyordu;

“Sivas’ta duman tüter sıvazlanır sakal. Yirmi sene sonra olur bakan, beş yüz sene sonra Bedrettin’i asan zihniyetin primi yaptı yaptı tavan. Aman sorgulaman yasak burada, doğrulanan yalan.”

‘Sokağın sesi ve isyanın harmonisi’

Rap müzik ezilenler cephesinde her zaman sözünü söyleyen oldu aslında. Ancak Türkçe Rap’in, var olduğu günden beri yaptığı bu ‘protest’ parçalar ilk defa ‘Susamam’ ve ‘Olay’ ile bu kadar gündemleşti. İçerisinde politik öğeler barındıran, düşündüren, sistem teşhir eden parçalar rap müzik içerisinde hep vardı aslında.

Bu son şarkıların değerinin bu kadar bilinmesinin sebebi de aslında, sadece rap müziğin daha yeni keşfediliyor olmasından kaynaklanmıyor. Çünkü bu şarkılar, insanların içerisinde bulundukları çıkmazların yansımaları. Bu yazının yazıldığı sırada 23 milyonu aşan bir dinlenme sayısına ulaşmasının ana sebebi bu. Bu şarkıyı dinleyen gençler; adaletsizliğin, hukuksuzluğun, kadın cinayetlerinin, işsizliğin, zamların tavan yaptığı bu dönemde kendi iç çelişkilerini buldu bu şarkılarda. Bir enerjinin, bir isyanın yansımasıdır bu.

Peki bu konuda biz ne yapacağız? Var olan bu enerjiyi tahlil edip, çelişkileri kavrayıp yöntemlerimizle mücadeleye kanalize mi edeceğiz? Yoksa eleştiri oklarımızı bir biri ardında sallayıp özden uzaklaşarak var olan enerjiyi sıradanlaştıracak mıyız?

Burada bize düşen görev, bu farklı niteliklerdeki çelişkileri kavramak ve onu yöntemlerle mücadele içerisine kanalize etmek olmalı. Çünkü bizim yadsıdığımız her mücadele alanını kullanan bir sistem var karşımızda. Devrimcilerin özne olamadığı her mücadele pratiği, içi boşaltılacak müthiş bir yenilgi sahasıdır sistem cephesinde.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu