GüncelMakaleler

ANALİZ | ”GELECEK PARTİSİ” HANGİ SINIFLARIN PARTİSİ?

Davutoğlu, açıkça bu mücadeleleri ''terör'' olarak ilan ederek, bunlara karşı mücadeleyi sürdüreceğini ilan etmiş bulunuyor. Bu dahi, Gelecek Partisi'nin AKP'nin uyguladığı devlet teröründen geri kalmayacağının göstergesidir.  Davutoğlu'nun ''Beyaz Toroslar'' tehditi unutulmuş değildir.

AKP döneminde dışişleri danışmalığıyla adını duyuran; 60 ve 61. hükümet döneminde dışişleri bakanlığı, 62. 63. ve 64.dönem hükümetlerinin başbakanı Ahmet  Davutoğlu Erdoğan’la yollarını ayırıp, uzun bir çalışma yaptıktan sonra; nihayet 13 Aralık 2019 tarihinde Ankara Bilkent Otelde yaptığı bir basın toplantısıyla  kurdukları ”Gelecek Partisi”nin programını açıkladı.

Gelecek Partisi, ideolojik kökeni İslami geleneğe dayanan gerici-faşist bir partidir. Gelecek Partisi, sağ ve İslami kesimlerde ”bir heyecan” yaratsa da, işçi sınıfı, Aleviler, kadınlar ve diğer inanç kesimleri ve emekçiler için fazla bir heyecan yaratmış değildir.

Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi’nin 155 kişiden oluşan ”Kurucular Kurulu”nda YÖK Eski Başkanı Yusuf Ziya Özcan, Eski AKP Milletvekilleri Ayhan Sefer Üstün, Selçuk Özdağ, Karar Gazetesi Eski Yazarı Hakan Albayrak, AKP’den istifa eden Milat Gazetesi Yazarı Bayram Zilan, Eski Başbakanlık Başdanışmanı Etyen Mahçupyan, Eski AKP İstanbul İl Başkanı Selim Temurci, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında hayatını kaybeden Erol Olçok’un eşi Nihal Olçok, Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Doğan Demir, Eski Emniyet Müdürü Mevlüt Demir, Eski Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’ın Danışmanı Muammer Duran’ gibi isimlere bakıldığında dahi, bu partinin sınıf kökeninin neyi ifade ettiğini anlamak o kadar da zor değil.

Kurucular içinde yer alan isimlerin eski polis şefleri, YÖK yöneticileri, Erdoğan’ın danışmaları olmaları, bu partinin hangi sınıfları temsil ettiğini  göstermektedir.

Büyük bir gürültü çıkartılarak kurulan Gelecek Partisi’nin kuruluş hikayesi aslında biraz da AKP’nin kopyası gibi. Erdoğan’da Erbakan’la yollarını ayırdığında, Refah Partisi’nin ‘siyasi miladını doldurduğunu, Türkiye’nin önünün açılması için yasakların kaldırılması, yolsuzluklara ve yoksulluğa son verilmesinin” öncelikleri olduğunu beyan ederek, 2002’de iş başına geldi. 18 yıllık AKP iktidarının ülkeyi nereye getirdiği ortada. Ekonomi iflas etmiş, ülke açık faşizmle yönetilmekte, hapishaneler ağzına kadar insanlarla doldurulmuş, Alevilere baskılar giderek artmış, Kürtlere karşı ırkçılık her geçen gün artarak devam etmektedir.

Davutoğlu’da tarihin bir tekrarı gibi, Gelecek Partisi programını açıklarken, tıpkı Erdoğan gibi en üst perdeden demokrasi havarisi kesilerek ülkeyi ‘kurtarmaya’ soyunmaktadır. Davutoğlu’nun  13 Aralık 2019 tarihinde Ankara Bilkent Otelde yaptığı bir basın toplantısındaki açıklamalarından satır başları şöyle:

-“Her türlü kaos girişimine karşı vatandaşlarımızın canını, malını hak ve özgürlüklerini koruyarak, adalet güvenini sağlamak en temel konumuzdur.”

-“Dini ya da seküler hiçbir yapının devlet içinde ayrıcalıklı bir konum elde etmesine asla müsaade edilmeyecektir. Devlet içerisindeki paralel yapılanmalara izin verilmeyecektir.

-“Hak ve makam talepleri ibadet üzerinden değil liyakat teamülleri üzerinden gerçekleşmeli.”

-“Siyasetimizin temeli insan onurunu korumak ve yüceltmektir.”

-“Geleneğe bağlı özgürlükçüdür siyaset anlayışımız. Geleneğe bağlılığımız gelenekten kopuş değildir.”

-“Milletimizin tecrübelerinden neşet etmiş değerlerini de, modernleşme sürecimizin eseri olan ve Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde kurulan Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin birikimini de koruyacak ve gelecek nesillere aktaracağız.”

-“Usulsüz ve baskıcı metotlarla Türkiye’nin zihni kapasitesini kapatmaktadır. Gazetecilerin keyfi tutuklamalara maruz kalmadığı bir düzeni inşa edeceğiz. Siyasi yöntem ilkemiz kapsayıcılıktır.”

-“Anadilin eğitim ve sosyal hayatta kullanılması aidiyet sürecini güçlendirecektir.

Siyaset alanında herkes kendi imtihanını vermeli ama dini değerleri bu imtihan sathına asla sokmamalıdır.”

-“Eğitimi insan devşirme alanı olarak değil, nitelikli insan yetiştirme alanı olarak görüyoruz. Eğitimde evrensel değerleri ve insan haklarını merkeze alan, farklılıkları bir zenginlik olarak gören, tek tipçi değil, tüm kesimleri kucaklayan demokratik ve çoğulcu bir yaklaşımı benimsiyoruz.”

Gerek Davutoğlu, gerekse de Babacan, sitemin kökten değişmesini istedikleri için değil, sitemin AKP tarafından aşındırıldığı için, AKP’nin karşısına çıkıyorlar.  Davutoğlu’nun kurduğu parti, esas olarak AKP’den dışlanan, uzaklaştırtılan, görevden alınanların ‘kader birliği’ görüntüsü vermektedir.

Davutoğlu ve diğer 155 kurucunun çıkışı esas olarak Erdoğan’ın 17 yılda inşa ettiği yeni rejime karşı çıktıkları izlenimi vermeye çalışsalar da, Davutoğlu ve diğer kurucuların tamamına yakını daha yakın zaman kadar Erdoğan’la beraber hareket eden unsurlardır.

AKP’nin tüm otoriter karalarının altında başta Davutoğlu olmak üzere birçoğunun imzası var. Gerek Davutoğlu gerekse de, Babacan’ın kuracağı parti, esas olarak siyasal İslam hareketinin giderek zayıflaması karşısında, bu alanın Davutoğlu ve Babacan tarafından doldurulması harekatı olarak okunmalıdır.

Davutoğlu, gerçekleştirdiği basın toplantısında bir sürü şatafatlı sözler ettikten sonra dönüp dolaşıp; “Ülkemiz uzunca bir süredir terör tehditleriyle karşılaşmaktadır. Türkiye’nin hem yurt içinde hem de yurt dışında terörizmle güçlü bir mücadele yürütmesi bir zorunluluktur. Ancak Türkiye terörle mücadele konusunda her yönüyle eşsiz bir tecrübeye sahiptir. Bu çerçevede, terör ve terörle mücadele söylemi Türkiye’nin enerjisini tüketen, toplumsal uyumunu zedeleyen ve dış politika esnekliğini körelten bir tuzak olmaktan çıkarılmalıdır. Türkiye’nin bu husustaki acı tecrübelerinin ışığında, özgürlükleri korumayı ana vazife gören ve güvenlik açığı üretmeyen bir güvenlik anlayışının hâkim kılınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.” açıklamasıyla, iktidara geldiklerinde kendinden önceki iktidarlar gibi, şiddetten vazgeçmeyeceğini açık bir şekilde dile getirmektir.

Ülkemizde ”terör” denilen temel olgu;Kürt ulusunun ulusal mücadelesi, devrimcilerin sosyal kurtuluş mücadelesi, Alevilerin ve diğer azınlıkların hak mücadelesi, işçi sınıfının,  öğrencilerin, kadınların, ve  cumartesi annelerinin kayıpları arama mücadeledir.

Davutoğlu, açıkça bu mücadeleleri ”terör” olarak ilan ederek, bunlara karşı mücadeleyi sürdüreceğini ilan etmiş bulunuyor. Bu dahi, Gelecek Partisi’nin AKP’nin uyguladığı devlet teröründen geri kalmayacağının göstergesidir.  Davutoğlu’nun ”Beyaz Toroslar” tehditi unutulmuş değildir.

’20 Ekim 2015’te Van’da yaptığı konuşmada “AKP eğer iktidardan giderse buralarda beyaz Toroslar dolaşacaktır” diyen Davutoğlu’nun açıklamasından sonra, Kürtlere karşı artan devlet terörü unutulmuş değildir.

Davutoğlu, geçmişi  temiz olmayan bir kişiliktir.  Parti kurduktan sonra, ‘siyasilerin mal varlığının araştırılmasını’ isteyerek ne kadar da şeffaf olduğunu göstermeye çalışsa da, Ahmet Davutoğlu Başbakan olduğu dönemde “Siyasi Etik Kanun” teklifini TBMM’ye sevk edeceklerini açıklamış ancak kısa süre sonra görevden ayrılmıştı. Davutoğlu’nun teklifinde siyasi parti liderlerinin mal varlıklarının şeffaf hale getirilmesi isteniyordu.

Davutoğlu görevi bırakınca, aynı teklifi CHP verdi ve imzalaması için Davutoğlu’na da gönderdi. CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin “14 Mart 2017 günü TBMM Başkanlığı’na kanun teklifi olarak sunmuştuk. Davutoğlu’nun imzasına da açtık ama imzalamadı” açıklaması, Davutoğlu’nun samimi olmadığını göstermektedir.

”Yeni Osmacılık” Davutoğlu’nun en büyük hayallerinden biriydi:

“Uluslararası ilişkilere dair temel tezlerinin yer aldığı “Stratejik Derinlik – Türkiye’nin Uluslararası Konumu” adlı kitabını bu üniversitede görev yaparken 2001’de yayımladı. Kitap Yeni Osmanlıcı dış politikanın habercisiydi. Davutoğlu, Türkiye’nin “yakın kara havzası” olarak Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu’yu; “yakın deniz havzası” olarak Karadeniz-Boğazlar-Marmara-Ege-Doğu Akdeniz-Kızıldeniz-Basra-Hazar’ı ve “yakın kıta havzası” olarak Avrupa-Kuzey Afrika-Batı ve Orta Asya bölgesini tanımlıyor ve Türkiye’yi tarihsel, coğrafik ve stratejik derinliğe sahip “merkez ülke” konumunda kayda geçiriyordu.

Merkez ülke sorumluluğunun Türkiye’ye bu bölgelerle olan ilişkilerinde “stratejik yenilenme” zorunluluğu verdiğini savunan Davutoğlu, bu konumun Türkiye’nin bölgesel ve küresel rolünü artıracağını öne sürüyordu.

Kitap, Türkiye’nin bu bölgelerde daha etkin ve oyun kurucu bir rol üstlenmesi gerektiğini bunu da Osmanlı mirası üzerine kurulacak bir zihni değişimle yapmasını öneriyordu. İlerleyen yıllarda, “Stratejik Derinlik”in ortaya çıkışı ile ABD’nin Türkiye’ye önerdiği dış politika yaklaşımı arasındaki çarpıcı örtüşmeye dikkat çekilecekti.”  (Dr. Deniz Yıldırım)

Davutoğlu kurduğu partinin tanıtımını yaptığı basın toplantısında; ”Gazetecilerin keyfi tutuklamalara maruz kalmadığı bir düzeni inşa edeceğiz.” açıklamasının hiç bir inandırıcı tarafı bulunmuyor. Zira, Davutoğlu’nun Başbakan olduğu dönemde; “Türkiye’de basın hiç olmadığı kadar özgür”, “Türkiye’de gazetecilik yaptığı için tutuklu bulunan gazeteci yok, onlar terör suçlusu oldukları için tutuklular” sözleri hal hafızalardaki yerini korumaktadır.

Davutoğlu, yine dışişleri bakanlığı görevi yaptığı günlerde, bir televizyon canlı yayınında “IŞİD radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu” açıklamasıyla; IŞİD’in kafa kesmesini, kadınlara tecavüz olaylarını yapan bir IŞİD saflarında yer alanları “öfkeli çocuklar”  açıklamasını  unutmuş gibi harekat ediyor.

Davutoğlu, basın toplantısında bol bol ”özgürlüklerden” söz ederken, yine başbakanlığı döneminde ‘Barış İçin Akademisyenler’ bildirisindeki ifadelerin düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini açıklayarak, bu bildiriye katılan 2212 akademisyeni “terör örgütünün arkasında hizalanmakla” suçlamasını acaba nereye koymaktadır?

Sonuç olarak: Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi, İslami sermaye için bir gelecek vaat etse de; işçiler, köylüler, Kürtler, Kadınlar, öğrenciler, Alevi ve diğer inanç kesimleri için hiç bir şey ifade etmiyor. ”Gelecek” Davutoğlu’nun değil, halkın ellerinde yükselecektir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu