GüncelMakaleler

GÜNCEL | Rant Politikasının Yeni Biçimi; Rezerv Yapı Bölgesi

"Doğal bir afetin devletin ele alışı ile bir katliama nasıl dönüştüğünü fotoğraflayan deprem gerçekliği yine devletin ele alışı ile sistematik bir yıkıma dönüşmeye devam ediyor."

6 Şubat depremlerinin üstünden dokuz aylık bir zaman geçti. Hiç de azımsanmayacak bu zaman diliminde deprem bölgelerinde hiçbir iyileşme halinin olmadığının altını çizmeliyiz.

Depremin ilk anından itibaren devletin deprem ve sonuçları ile kurduğu ilişkinin aynı düzey ve biçimde devam ettiğini söyleyebiliriz. Binlerce insanın yaşamını kaybetmesine, yüz binlercesinin onlarca yıllık emeğinin birikiminin bir çırpıda yerle bir olmasına, yüz binlercesinin yerinden yurdundan olmasına neden olan depreme bir fırsat gözüyle baktı devlet.

Deprem bölgelerindeki sosyal, kültürel, ekonomik dokuyu değiştirme hedefini gerçekleştirmenin kolay yolunu bulduk mantığıyla yaklaşıldı depreme ve yarattığı sonuçlara. Daha insanlar enkazların başında en sevdiklerinin yaşama tutunmaya çalışan sesini çaresizce dinlerken dahi devletin aklında “bunu nasıl en kârlı proje haline getiririz” fikri vardı. Bu fikrin yansımaları ile aradan geçen dokuz aylık zaman dilimi içinde adım adım karşı karşıya kaldık. Yıkıntıların üstüne serilen kırmızı halılarda yapılan yürüyüşlerin deprem bölgesindeki halkın yaşamını tehdit eden yürüyüşün bir başlangıcı olduğunu devletin türlü hallerinde gördük.

Doğal bir afetin devletin ele alışı ile bir katliama nasıl dönüştüğünü fotoğraflayan deprem gerçekliği yine devletin ele alışı ile sistematik bir yıkıma dönüşmeye devam ediyor.

Deprem halkın için yeri doldurulamayacak büyük boşluklar yarattı. Devlet bu boşlukların büyümesi için elinden geleni yapıyor. Depremde hayatını kaybeden her bir insanın ölümünü şüpheli hale getiren rantçı yaklaşım yeniden inşa etme sürecinde de en kirli hali ile gün yüzüne çıkıyor.

Depremin ilk anından itibaren halk için en büyük sorunun belirsizlik olduğunu söyleyebiliriz. İnsanların ne yapacağı, nerede yaşayacağı, kaybettikleri ile ilgili ne yapacağı büyük bir belirsizlik sarmalının içine itildi. Bu belirsizliği devlet bilinçli olarak yarattı ve sürekli kılmaya çalışıyor. Çünkü bu belirsizlik içinde sömürü, rant ve talan üzerine kurulu projelerini biçimlendirmek daha kolay geliyor.

50 bin insan, mülksüzleştirme tehlikesi ile karşı karşıya

Devletin bu yaklaşımının son versiyonu ise “rezerv yapı bölgesi” ilan etmek oldu. Devlet, Antakya’da 270 hektarlık alanı rezerv yapı bölgesi ilan etti. 9 Kasım 2023’te 6036 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik ile Antakya ve Defne’yi kapsayan 270 hektarlık alan rezerv yapı alanı olarak ilan edildi. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un Meclis’ten geçmesiyle ilk defa bir yerleşim yeri rezerv alan ilan edildi. Antakya ve Defne’ye bağlı 8 mahalle; Akdeniz Mahallesi, Armutlu Mahallesi, Elektrik Mahallesi, Cebrail Mahallesi, Akevler Mahallesi, Gazi Mahallesi, General Şükrü Kanatlı Mahallesi ve Cumhuriyet Mahallesi rezerv yapı alanı ilan edildi.

Bu kararla birlikte 50 bin insan mülksüzleştirme tehlikesi ile karşı karşıya bırakıldı. Karar söz konusu bölgedeki hasarsız ve az hasarlı yapılarında devlet eli ile yıkılacağı anlamına geliyor. İmara bir engel yoksa bölgenin neden rezerv alan ilan edildiğinin devlet tarafından bir açıklamasının olmaması bu bölgedeki hasarsız ya da az hasarlı olan yapılarında yıkımla karşı karşıya kalabileceğini gösteriyor.

Hatay Depremzede Derneği’nin konuyla ilgili açıklamasında ifade ettiği gibi Antakya özelinde yasa idareye keyfilik tanıyor. Halk depremin ilk anından itibaren belirsizliğe mahkûm edilerek hiçbir bilgilendirme, açıklama yapılmadan, karar süreçlerine hiçbir düzeyde dahil edilmeden alınan kararları sadece bir SMS yolu ile öğreniyor.

Halkın bilgi alma ve itiraz etme haklarını da gasp eden biçimde alınan bu kararlar devletin bölge halkını göçe zorladığının/zorlayacağının kanıtı. Rezerv alanı bölgesi kapsamına alınan mahalleler incelendiğinde, burada yaşayan halkın yaşama biçimi, kültürel dokusu, inançları vb. bakımından konuya bakıldığında AKP’nin neden ilk olarak bu bölgede rezerv alan ilan ettiği, bölge halkının göçe zorlama tehlikesi ile karşı karşıya olduğu daha anlaşılır olacaktır.

AKP iktidarı, “rezerv yapı bölgesi” kararı ile en yalın hali ile “fırsat bu fırsat” demektedir. Daha uzun erimli politikalar ve süreçlerle gerçekleştirmeye çalıştığı bölgenin kültürel dokusunu dejenere etme hedefini bir çırpıda yapmaya çalışmaktadır.

İnsanlar ailelerini, evlerini, tüm birikimlerini bir gecede kaybetti. Yaşamsal bütün ihtiyaçlar halk için bir sorun olmaya devam ediyor. Çok küçük bir kesim kendi olanakları ile kendine yeni bir yaşam alanı inşa etmeyi başardı. Bunun dışında büyük çoğunluk için barınmak en temel ve en büyük sorun. İnsanlar çadırlarda ya da konteyner kentlerde yaşamaya zorlanıyor. Bunun ne kadar süreceği ile ilgili belirsizlik varlığını güçlü biçimde koruyor. Evlerinden, mahallelerinden, tanıdıklarından kopuk bir yaşam dayatılıyor halka. Bu dayatma bilinçli olarak sürdürülüyor. Devletin rant politikasının son örneği olan rezerv yapı bölgesi kararında olduğu gibi insanların haklarına, varlıklarına sahip çıkmasının önü kesiliyor, bir araya gelmeleri, itiraz örgütlemeleri engelleniyor. Halkın birbirinden kopuk ve uzak olmasının verdiği güvenle devlet daha rahat hareket ediyor. Çünkü insanların alınan bu kararlardan haberdar olmaları dahi büyük bir belirsizlik taşıyor. İtiraz etmeyi zorlaştıran bu tablo devlet tarafından bilinçli olarak yaratıldı. Nedenleri ise alınan bu ve benzeri kararlarda kendini gösteriyor.

Açığa çıkan bu tablo bize görevlerimizi, politikalarımızı bütünlüklü ele alma zorunluluğunu hatırlatmalı. Halkın sürüklenmeye çalışıldığı yalnızlık ve çaresizliğe karşı yaptığımız her çalışmanın politik bütünlüğünü yaratmalı ve halka daha fazla anlatmalıyız. Deprem bölgesindeki halkın kendi sorunları etrafında bir araya gelmesinin olanaklarını yaratmaya yönelmeliyiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu