GüncelManşet

(İzlenim-Söyleşi)“Kış geliyor, hala dağda mahsur kalanlar var! Savaş devam etmeli!”

Amed: Amed’de Êzidiler dört bölgeye yerleştirilmişler. Bu bölgelerden birisi olan Sümerpark, belediye ve DKÖ’ler işbirliği ile barınma ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanabildiği bir kampa dönüştürülmüş diyebiliriz. Yaşadıkları süreci ve yorumlarını dinlemek için Êzidiler ile görüşmeye gittiğimizde kamp bölgesi için bir araya gelmiş görevlilerin ince eleyip sık dokuyarak görüşmemizi kabul ettiklerini söylemeliyiz. Hangi soruları soracağımızı bile denetleyen “gönüllüler”, tüm konuşmaların içeriğinin travma artırıcı etkisi olmaması için alıyorlar bu önlemi. Dolayısıyla psiko-sosyal alanda uzman bir “gönüllü” refakatinde yaptığımız söyleşi için fotoğraf makinemizi de kullanmıyoruz.

Konuyla ilgili ilk olarak Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Soysal Hizmetler Daire Başkanlığı’ndan Mehmet Alan Akyüz ile bir görüşme aldık. Kendisiyle kampın fiziksel durumundan yapılan çalışmalara kadar gelişen süreç üzerine yaptığımız söyleşiyi aktarıyoruz. Akyüz’ün ardından ise iki Êzidi kadın ile yaşadıkları süreç üzerine sohbetimizi okuyacaksınız.

— Göç başlamadan önce süreci öngörebildiniz mi? Nasıl bir hazırlık yaptınız?

Mehmet Alan Akyüz: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Soysal Hizmetler Daire Başkanlığı olarak çocuk ve gençlerle çalışıyoruz. Êzidiler geldikten bir gün sonra kentteki tüm demokratik kitle bileşenleriyle bir toplantı aldık. Bu toplantılardan da acil olarak gönüllü destek ağı kurulması kararı çıktı. Psiko-sosyal içerikli gönüllü destek ağını kurarak bu alanda çalışma yürütecek kişilerle çalışmalar başlattık. Tüm gönüllü arkadaşlar alanında yetkin kişilerdir. Onlarla iki ayrı eğitim çalışması yaptık. Travma, zorunlu göç ve savaş etkileri üzerine.

Ekipler oluşturarak çocuklar ve gençlerden yaş aralıklarına göre gruplar belirleyerek ekiplerin sorumluluklarına verdik. Yaşı küçük çocuklar için resim, tiyatro, drama, müzik atölyeleri; Latin alfabe ile Kürtçe çalışması, dışarıda serbest oyunlar, sinema ve tiyatro gösterimleri yapılıyor. Aileler, Sümerpark, Bağlar Spor Merkezi, Kayapınar Spor Kompleksi ve Sanayi ve Ticaret Odası lojmanları olarak dört bölgede yerleşik haldeler. Biz çalışmalarımızı sadece Sümerpark’ta değil, 10’ar kişilik ekiplerle diğer yerleşim alanlarında da sürdürüyoruz. Büyükşehir Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı ortaklığıyla Amed’e geziler düzenledik. Tiyatro, spor aktiviteleri için şehir olanaklarından da yararlanıyoruz. Travmanın yarattığı kapanıklık halinin sonuncunda birey yaşadığı çaresizlik hissi ile temel rollerini oynayamamaya başlıyor. Bu çalışmalardaki amacımız, travmatik etkilerin silinmesi. Yaşamda kaybettikleri işlevselliği yeniden ortaya çıkarmalarına yardımcı olmak. Tüm bu etkileşimler ve etkinlikler sonucunda amaçladığımız hedeflerin bir kısmının gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

— Ailesinin bir kısmını orada bırakmış bireylerde nelerle karşılaşıyorsunuz? Kendilerini tamamen güvende hissetmiyorlar çünkü. Dolayısıyla travma ile mücadele süreci nasıl etkileniyor?

— O aileler bu süreci daha yoğun yaşıyorlar. Onlarla birebir ilgilenme konusunda daha özenli davranıyoruz. Bu görüşmeler esnasında yaşanan travmanın etkilerini azaltmaya dönük konuşmalar yapıyoruz. Ama ne kadar kalacaklarını bilemediğimiz için bir travma çalışması yapamıyoruz.

Bu çalışmalarımız devam ediyor bir yandan. Diğer yandan da dönüşler de oluyor. Sayı azalacak gibi görünüyor. Bu nedenle süre anlamında önümüzü göremediğimiz için planlı bir çalışma içine giremiyoruz. Ancak kalanlarla ve travmatik süreci yoğun yaşayanlarla daha ciddi bir iyileştirme sürecine gireceğimizi söylemek isterim.

— Şengal’deki son durum hakkında bilginiz var mı?

— Civale Elruh: Yaklaşık 18 gündür Irak’tan çıktık. Şengal’in üst köylerinde YPG ve PKK savaşıyor. Alt köylerde de Peşmerge var fakat onlar da Barzani’den emir bekliyor. YPG ve PKK’nin Şengal’de savaştığını biliyoruz. IŞİD, Şengal’in tamamını alamıyor. Şengal Dağı’nda mahsur kalan halka çok yardım ettiler, onları korudular.

— Yolda yürüyerek gelen Ezidileri gördünüz mü?

— Hayır, biz arabayla geldiğimiz için normal yolu kullandık. Onlar yürüdükleri için dağ yollarını kullanıyorlardı. Bu nedenle görmedik.

— IŞİD’in saldırısını nasıl öğrendiniz, nasıl yola çıktınız?

— Yaşadığım yer ile Şengal arasında 3 saatlik mesafe var. IŞİD, Şengal’i aldıktan sonra bize doğru ilerledi. Bizimle IŞİD arasında yarım saatlik bir yol kalmıştı. Biz duyar duymaz kaçtık. Arabamız vardı, onunla geldik.

(Orada, 7–8 köyün bir araya gelerek oluşturduğu kurumlar var. Babir kurumu da onlardan bir tanesi.) Babir Kurumu’na kadar gelen IŞİD ile bizim aramızda yarım saat mesafe vardı. Babir Kurumu’nda bulunan evlere bombalar yerleştirmişti IŞİD, halk oraya gidince o bombalarla ölecekti. Dolayısıyla Babirliler de kaçtı. Biz, IŞİD ile karşılaşmadan oradan ayrıldık. Ama Şengal’in üst taraflarındaki bütün köylüleri öldürdüklerini öğrendik. Kadınları, genç kadınları kaçırdılar, çocukları öldürdüler. Annem, abim ve yengem IŞİD tehlikesi altında bir bölgede kaldı. Onlarla haberleşmek çok zor oluyor. Üç gündür haber alamıyordum, yeni haberleşebildik.

Ben buraya dört çocuğumla beraber geldim. Büyük çocuğum ve eşim orada savaşacaklarını söyleyerek kaldı. Fakat iki çocuğum hem okul hem de iş sebebiyle tekrar Dûhok’a dönmek zorunda kaldı. Onların tekrar yanımıza dönememelerinden korkuyorum.

— Burada (Amed’de) nasıl yaşıyorsunuz?

— Burada çok mutluyuz. Barınma ve yiyecek sorunumuz yok. Çocuklarımıza çok iyi bakılıyor. Orası güvenli olmadığı için gitmek istemiyoruz. Sorun olmasa elbette evlerimize gitmek istiyoruz.

— Yaşadığınız süreci kısaca anlatabilir misiniz?

— Erbira Xidir: Bir sabah IŞİD köyümüze kadar gelip, köyün yarısını işgal etti. Biz kaçarak kurtulduk. Sınıra geldik, bizi sınırda üç gün beklettiler. “Diyarbakır’a gidin. Onlar da Kürt, rahat anlaşırsınız” dediler, bu nedenle buraya geldik. Bizi orada çok zor duruma soktular. Rezil olduk. Kızlarımızı kaçırdılar, çocuklarımızı öldürdüler, kızlarımız tecavüze uğradı. Evlerimizi yıktılar. Köylerimizin çevresindeki Arap köylerinden de destek alarak, bize saldırdılar. Peşmergeler de bizi orada savunmasız bıraktı ve kaçmamızı söylediler. Biz de hiçbir destek alamadığımız için kaçmak zorunda kaldık. Biz de yardım istedik. Dağlarda mahsur kalan halkın olduğunu söyledik ancak Peşmergelerden hiçbir destek göremedik.

Erbil ve Dûhok’ta bu durumda olan bir sürü Êzidi var, yardıma ihtiyaçları var. Kış geliyor, daha da zor duruma düşecekler. Bütün devletlerin yardım etmesi gerekiyor. Oraya güvenimiz kalmadı. Bu yüzden dönmek istemiyoruz.

Kimse bize yardımcı olmuyor, destek olmuyor. Oranın halkı da artık bize saldırmaya başladı. Arap köyleri güvenilir değil artık. Ayrıca kış geliyor, koşullar daha zor olacak. Türkiye’de kalmak bizim için daha iyi. Burada gayet memnunuz. Bizimle çok ilgileniliyor. Doktor, ilaç, vb. ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Orası eğer güvenli olsaydı, topraklarımızı, evlerimizi bırakıp gelmezdik.

***

“Susuzluktan ölen çocuklar oldu!”

Celal Ebdi Dumo, 30 yaşında, Şengal Hastanesi’nde laboratuarda çalışıyordu. Ona da sorularımızı yönelttik.

— IŞİD Şengal’e gelmeden önce Ezidi halkının yaşam koşulları nasıldı?

— Şengal şehri bizim için çok kutsal bir yerdir. Alevi, Sünni ve Ezidiler bir arada yaşar. Şengal şehrinin durumu çok hassastır. Köylerde kalan Ezidiler pek şehre gelmezler, hep bir korku vardır. Ezidi halkı çok fakir ve masum bir halktır. Tarih boyunca birçok zorlukla karşılaşmıştır ve her zaman zulme uğramıştır. Şehrin ekonomik durumu pek iyi değildir, iş olanakları azdır. Ezidi halkı olarak bizler dini günlerimizi kutlarız, bayramlarımızı kutlarız ve senede bir defa 40 gün oruç tutarız.

— IŞİD’in saldırısı ve Peşmerge’nin tutumu nasıl oldu?

— IŞİD ilk olarak 3 Ağustos Pazar günü saat öğleden sonra 3 civarında Şengal’e bağlı Girzerik köyüne saldırdı. Orada Peşmergeler de vardı. Ancak Peşmergeler ertesi günün sabah saat 6’sına kadar karşılık verdi ve daha sonra kaçtı. Köy halkı kendi ellerindeki silahlarla mücadele etmeye çalıştı ama köylünün mühimmatı yeterli değildi. Girzerik köyünü ele geçirdikten sonra etraftaki köylere de saldırdılar. Bize haber gelince lazım olacak eşyalarımızı alıp Şengal dağına doğru kaçmaya başladık. Şengal dağı hırçın bir dağdır. Ne dinlenebileceğimiz bir ağaç gölgesi ne de serinleyebileceğimiz bir damla suyu vardır ve kavurucu bir sıcağa sahiptir. Saatlerce yürüdük ve dağın tepesine ulaştık. Herkes yorgun, aç ve susamış. Susuzluktan ölen çocuklar oldu.

— Nasıl kurtuldunuz, kimler yardım etti?

— Dağın tepesinde beklerken arabalar geldi ve Rabia’ya doğru yola çıktık. Biz Rabia’ya doğru ilerlerken Peşmerge bizden önce kaçmıştı. Kaçarken arabalarını, bazı eşyalarını ve bayraklarını bırakmışlardı. Bayrak bizim için çok önemlidir fakat daha ilerlerken çok uzaklarda IŞİD’in Peşmerge’nin bıraktığı bayrağı söküp yerine kendi bayraklarını astıklarını gözlerimizle gördük. Peşmerge bize hiç sahip çıkmadı. PKK ve YPG güçleri bize sahip çıktı ve korudu. Peşmergeler kaçarken PKK ve YPG akın akın Şengal’e geliyordu.

Birçok akrabamız orada kaldı. Benim kardeşim, komşularımız, kaçırılan kadın ve çocuklar… Biz sadece canımızı kurtarabildik, gerisi orada kaldı. IŞİD’in eline düşen insanlarımız bizi gizlice arıyor, yiyecek bir şeylerin olmadığını, çok zor durumda olduklarını, kadınları ve erkekleri birbirinden ayırdıklarını söylüyorlar. Daha sonra Türkiye sınırını geçtik, yaklaşık 300 kişi Viranşehir’in değişik yerlerine dağıtıldık.

— Bulunduğunuz yerde ne gibi ihtiyaçlarınız var?

— Her şeyimiz Şengal’de kaldığı için gerekli ihtiyaçlarımız: içme suyu, yiyecek, giyecek, battaniye, yaralı olan kişiler de var aramızda onlar için de sağlık malzemeleri… Şimdilik her şeyimiz tam, Viranşehir halkına ve belediyesine çok minnettarız. Bize yardım eden herkese sonsuz teşekkür ediyoruz. Biz çok memnunuz buradan…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu